Eminim siz de korku sinemasının "zombi" mitini ne kadar çok
kullandığının farkındasınızdır. Artık "öeh!" derecesine gelen bu
tekrar, benim gibi birçok kişinin midesini bulandırmakta. Ama kaliteli
olan zombi filmlerine de lafımız yok. Örneğin yakın zamanda vizyona
giren George Romero'nun serisinin son halkası olan Land of Dead. Böyle
korku sinemasının piri olan Wes Craven, John Carpenter gibi kimselerin
yaptıkları kaliteli filmlerin dışında, her yıl fabrikasyon gibi ardı
ardına vizyona giren hortlak filmlerinin artık biraz hızının kesilmesi
gerektiğini düşünüyorum. Aynı şey vampirler için de geçerli. Bu durum
böyle olunca insan "yaratıcılık bitti mi?" diye düşünmeden edemiyor.
Geriye dönüp kaliteli korku filmlerini hatırlamaya çalıştığımızda,
eminim insanın kulağına silik de olsa "Evil Dead" ismi çalınıyordur.
Evet, bence eskilerden günümüze kadar gelen kült korku filmlerinden en
akılda kalanlarından birisi "Şeytanın Ölüsü" serisidir. İnsan geçmişe
baktığında 80'li yılların gençliğini neyin korkuttuğunu gayet net bir
biçimde anlayabiliyor. -2000'li yılların gençlerinin gözdesinin de
belki Samara olduğunu söyleyebiliriz :) - Ama tabii ki Evil Dead kült
filmler listesinde yalnız durmuyor. Hemen yanına Elm Sokağı Kâbusu, 13.
Cuma ve Korku Bayramı serilerini sıralayabiliriz.
En karizmatik zombi avcısıdır Ash
Tam
hatırlamıyorum bundan yaklaşık dört yıl önceydi sanırım. Bilgisayarım
alınalı bir buçuk-iki yıl olmuş, ben de yeni sayılabilecek bir oyuncu
olarak bilgisayarla ilgili her şeyi takip etmeye çalışıyordum. Bir gün
saat gece 3 civarında, (buradan bunun bir tatil günü olduğunu
anlıyoruz) bir televizyon kanalında full game isimli oyun programını
keşfettim. Adından da anlaşılacağı gibi her hafta oyun inceleyen bir
programdı. O saatlerde babamla birlikte mutfakta bir şeyler
atıştırıyorduk. Ben bir yandan da programı takip etmeye çalışıyordum.
Annem uyanmasın diye de televizyonun sesini iyice kısmıştık. O anda
programda Resident Evil benzeri bir oyun inceliyorlardı. Ses kısık
olduğu için oyun hakkında söylenilen hiçbir (iyi-kötü) yorumu
duyamıyordum. Yalnız oyun gözüme bayağı bir güzel gözükmüştü. Grafikler
uzaktan bakınca gayet etkileyici duruyordu. Oyun tamamen karanlık
ortamlarda geçiyordu. Yönettiğimiz karakter de gayet karizmatikti.
Dediğim gibi ses kısık olduğu için oyunun adını öğrenemedim. Bir iki
yerde oyunu aramaya çalıştım. Yalnız bunlar nafile çabalardı. Oyunu
hiçbir yerde bulamıyordum. Daha sonra bir derginin verdiği demo CD'de
oyunun ekran görüntülerini buldum. Bunlara da baktığımda oyun gayet
sağlam görünüyordu. Hatta ben ileri gidip o görüntüler masaüstü bile
yapmıştım.
Daha sonra o ay içerisinde çıkan bütün dergilerde
oyunun incelemesi vardı. Oyun hemen her platforma çıkmıştı. O zaman
için standart olan Dreamcast, PlayStation, PC gibi platformların
hepsinde oyuna ulaşmak mümkündü. Ama oyun hiçbir yerde başarı
gösteremiyordu. İğrenç bir şey olduğunu, Evil Dead serisine
yakışmayacak derecede kötü bir film oyunu olduğunu bangır bangır
bağırıyorlardı. Evil Dead, evet en azından adını öğrenebilmiştim. Oyunu
oynayana kadar hiçbir yoruma kulak asmadım. Hep kendi kendime "ne kadar
kötü olabilir ki?" diye tekrarlayıp duruyordum. Hatta hatırlıyorum
PC'ye çıktığında 100 üzerinden 53 vermişlerdi. Neyse olayların
geliştiği zamandan üç yıl sonra puslu bir tatil akşamı saat gece 2'de
Evil Dead serisinin en iyi filmi sayılan 2. film Evil Dead II Dead by
Dawn'ı ücretli bir televizyon kanalında gösterdiler. (bu cümle
içerisinde ne kadar çok iki geçtiğinin farkında mısınız?) Kuzenimle
beraber karşısına kurulup izledik. Film içerisinde korku öğeleri
barındırıyordu ama kendisine has bir mizah anlayışı da vardı. Bence bu
iki türü en iyi harmanlayan filmlerden biridir kendileri. Film boyunca
kâh gülmüş, kâh heyecanlanmıştık. Evil Dead'e olan merakım bir kat daha
artmıştı bu filmle. Daha sonra serinin devam filmi Army Of Darkness'i
edindim. Bu film korku öğelerini neredeyse hepsini bir kenara bırakıp
tamamen bir kara mizah filmi olmuştu. Eskilerden bu kadar söz ettik,
şimdi gelin biraz Evil Dead adı altında piyasaya çıkan film ve
oyunlardan bahsedelim.
The Evil Dead (1982)
Evil
Dead serüveninin başladığı ilk film. Sam Raimi'nin vakti zamanında
komik bir bütçeyle çektiği bu harika filmi piyasaya çıktığı dönem
birçok kişinin dikkatini çekmiş, hayran kitlesi edinmişti. Kendine has
garipliklere dolu olan bu filmi eminim hala hatırlayan vardır. Ayrıca
Bruce Campbell ile birlikte sinema tarihinin en ölümsüz
karakterlerinden biri olan Ash de sinemaseverlerin kalbinde yer
edinmişti.
Beş kolej öğrencisi tatillerini dağ havası alıp,
mutlu, huzurlu (!) geçirmek için ormandaki bir kulübeye giderler.
Kulübenin daha önceki sahibi olan profesör, Necronomicon isimli eski ve
lanetli olan bir kitabın, şuan bilinmeyen manasını tercüme eder ve bir
banda kaydeder. Eğer sözler yüksek sesle söylenirse büyük bir lanet
ortaya çıkacaktır. Bizim zekilerde hiç işleri yokmuş gibi bandın "play"
tuşuna basıp, cümbüşü başlatırlar. Çevredeki bütün ölüler ayaklanarak
büyük bir kan gölünün oluşmasına vesile olurlar. Kızlar sapıtır,
ağaçlar bu kızlara kötü şeyler yapar, her tarafta ölüler vardır.
Zavallı erkekler de kız arkadaşlarını doğramak zorunda kalırlar. Onlar
da haklı. Bütün bu olanlardan sonra bir tek müthiş insan Ash hayatta kalır. Evil Dead gerçekten korkunç bir filmdi. Bir yerlerden elinize geçerse mutlaka izleyin.
Evil Dead II: Dead By Dawn (1987)
Bu
film aslında birinci filmin senaryosunda ufak değişiklikler yapıp,
makyajlanmış halidir. Bence bu film ilkinden çok daha başarılıydı. Sam
Raimi vermek istediği şeyi, beyaz perdeye en iyi yansıttığı Evil Dead
budur.
Bu yeni senaryoda da yine bir profesör, kitap ve bant
var. Kulübede hapis olan kahramanlarımız burada bir gece boyunca
hayatta kalmaya çalışıyorlar. Yalnız burada kadroya yeni isimler
katılıyordu. Ash'den başka profesörün kızı, bir tamirci ve onun kız
arkadaşı macerada esas oğlana yardım ediyorlardı. Artık Ash ilk
filmindeki halinden çok daha farklı bir biçimdeydi. Bu sefer Ash,
zombiye dönüşen sağ elini kesiyor ve yerine bir elektrikli testere
ekliyor. Diğer eline de ağzı kesilmiş bir shotgun gelince bence şimdiye
kadar ekrana gelmiş en cool zombi avcısı haline geliyordu. Bant
yüzünden ayaklanan ölüleri durdurmanın tek yolu vardı. O da kaybolan
kitabın sayfalarını toplamak, yani kahramanımızın birincil görevi. Ash
başarılı oldu fakat filmin sonunda Ortaçağ İngilteresi'ne açılan bir
boyut kapısı oluştu.
İlkine göre çok daha başarılı olan bu filmi de mutlaka izleyin.
Army of Darkness (1992)
Serinin bu üçüncü filminde Sam Raimi korku öğelerinden tamamen uzaklaşıp, daha çok fantastik-komedi-macera türüne dönüyordu.
Ash
bu sefer istemeden sürüklendiği Ortaçağ İngilteresi'nden kurtulmak
zorunda. Bunun içinde Necronomicon'a ulaşması lazım. Başarılı
olabilirse evine dönebilecek. Ash kitabı bulur fakat söylenecek sözleri
yanlış hatırlar. İşin ilginç yanı ölüler ayaklanır :) Ash yine
testeresini takar ve aksiyon başlar. Bütün bu olanlar yetmiyormuş gibi
kötü Ash de onun karşısındadır.
Dediğim gibi ilk iki filme
göre daha çok garip mizahi öğelere sahip olan film, diğerlerinin
yanında sönük kalıyordu. Ama bu kesinlikle Army of Darkness'in kötü bir
film olduğu manasına gelmiyor. Aksine izlenebilecek en ilginç
filmlerden biridir. Birde diğer ikisine göre en rahat bulabileceğiniz
filmdir. Mutlaka bunu da izleyin.
Evil Dead: Hail to the King (Oyun, 2001)
Dört yıl önce
piyasaya çıkan, ama yıl olarak 1950'lerin teknolojisini kullanan,
yanına yaklaşılmayacak kadar tehlikeli, kötü bir oyundur Evil Dead:
Hail To The King. Grafikler, kontroller, seslendirmeler, her şey
kötüydü. Sadece Evil Dead adı altında çıkarılmış basit bir Resident
Evil kopyası idi. Gördüğünüz yerde gönül rahatlığıyla almayabilirsiniz.
Oyun
konu olarak ikinci filmi esas alıyordu. Ash ile Necronomicon'un
sayfalarını bulmaya çalışıyorduk. Şahsen ben oynadığım beş dakika
içerisinde tek bir yaratık bile öldürememiş, çünkü buna gerek
duymamıştım :) Oyundan koşarak uzaklaşmak daha bir mantıklı gelmişti.
Evil Dead: A Fistful of Boomstick (Oyun, 2003)
Aslında
bu oyunun hakkında da bahsetmeye gerek yok. Sadece konsollar için
çıkmış belki Hail To The King'ten bile başarısız olan devam oyunu.
Çıktığı dönem başarısızlığından söz ettirmiş, sonra tarihin tozlu
sayfalarına karışmış bir oyundur.
Şeytanın Ölüsü ile beşinci flört
2001
ve 2003 yıllarındaki yıkımlardan sonra THQ'nun akıllanıp sonunda aşka
geldiğini anlıyoruz. Bu sefer hakikaten Evil Dead'in adına yakışır bir
oyunla karşımıza çıkıyor. Şu noktadan kesin eminim, bu oyundan benim
gibi Evil Dead fanları çok memnun kalacak. Karizma abidesi Ash
beyefendiyi yeniden kontrol edebilme özelliğini de unutmamak lazım.
Artık Evil Dead, Resident Evil'ın gölgesinden kurtularak daha çok
TPS-aksiyon haline dönüşmüş. Eğer Evil Dead'e ufaktan bir ilginiz varsa
gidin edinin oyunu. Sonra dönersiniz incelemeye. Şimdi isterseniz daha
fazla uzatmadan oyunumuzun konusuna geçelim.
Kolsuz cengaver!
Evil Dead Regeneration'ın konusu benim anladığım kadarıyla ikinci
filmden sonrasını işliyor. Yalnız son film olan Army of Darkness'tan
farklı olarak. 2. filmin sonunda Ash, eski çağlara ışınlanıyordu.
Üçüncü filmin devamı da olamaz herhalde, çünkü Ash kendi zamanına
döndüğünde her yeri harap olmuş bir biçimde buluyordu. Bu yüzden ikinci
filmin sonunu biraz değiştirerek oyuna eklemişler bence.
Oyun
olayların cereyan ettiği kulübede başlıyor. Birkaç zombiyi
temizledikten sonra bunların aslında Ash'in hatıraları olduğunu ve bu
bölümün bir alıştırma bölümü olduğunu anlıyoruz. O şuan bir tımarhanede
hapis olmuş durumda. Zaten elinin zombi olduğunu iddia edip kesen bir
adamı ödüllendirmezlerdi. Neyse daha sonra tımarhanenin çılgın
müdürünün Necronomicon ile (biri şu kitabı artık yaksın) garip deneyler
yaptığı anlaşılıyor. Ama müdür hata yapmaktan da geri kalmıyor, tüm
hastane çalışanlarının ve hastaların zombi olmasına neden oluyor. Sizce
bu kazadan kim sağ kurtulabilir? Evet, doğru cevap tabii ki Ash. Telef
olan bir güvenlik görevlisinin de silahını alarak tekrar asıl
mesleğimize dönüyoruz. Konu daha sonra dallanıp budaklanıyor.
Orantılı ortak
Oyuna
ilerleyen bölümlerde yeni bir karakter ekleniyor. Bu, Sam ismindeki
yarı zombi bir cüce. Kendisi ikinci bölümden sonra yanımızda yer
alıyor. Sam kavgalarda pek yararlı olmasa da, tıkandığımız yerlerde
kendisini fırlatarak yol açabiliyoruz. Bu işkencelerden sonra Sam
genelde paramparça bir şekilde dolansa da, zombi olduğu için öldüğü an
yanımızda yerden biterek devam edebiliyor. Örneğin Ash'in yanına ilk
eklendiğinde alıştırma bölümünde Sam'e alışıyoruz çok garip değil mi
:)-. Hayli komik olan bir iki atıştan sonra Sam, yararlı olmaya
başlıyor. Fırlattığımızda camları kırabiliyor, yanan kazanın içine
atlayıp yol açabiliyor vb. Oyunda ilk başka standart olan silahlarımız
var. Testere (tabii ki) ve Shotgun ilk silahlarımız. Daha sonra buna
tabanca gibi alternatifler de ekleniyor.
Bazı gerektiren
durumlarda Ash, ikinci filmde de olan kötü Ash'e dönüşebiliyor. Bu
durumdayken Ash'in hızında ve zarar verme derecesinde gözle görülür bir
artış sağlanıyor. Bazı farklı komboları bu sayede yapabiliyoruz.