Er Ryan’ı Kurtarmak filmini izlemeyeniniz yoktur. İşte o filmden sonra yıl geçmedi ki 2. Dünya Savaşı’nı konu almayan bir oyun çıkmasın. Medal of Honor ile başlayan furya, Battlefield, Call of Duty gibi daha hatırlayamadığım onlarca isimle devam etti ve neredeyse 2. Dünya Savaşı’nın oynamadığımız cephesi kalmadı.
Sonunda Call of Duty serisinin yapımcısı Infinity Ward, bu konseptin “eskidiğini” fark etmiş olacak ki, karşımıza yepyeni bir oyunla çıktı. Günümüz zamanını ve yakın geleceği temel alarak, uluslararası vakaları konu edinen yeni Call of Duty oyununun ismi tabii ki bu yüzden “Modern Warfare” olarak revize edilmiş oldu. Güzel kurgulanmış, makul senaryosu ile Call of Duty 4, sadece bir “güncellenmiş devam oyunu” olmaktan öteye gitti. Zira harika çoklu oyuncu desteği ve akıcı tek kişilik hikâyesi ile alanındaki onlarca rakibi ezerek geçebilen bir FPS olmayı başarabildi.
Bu mükemmellikte kötü olan tek bir şey, tek kişilik senaryonun çok kısa sürmesi. Oyun göz açıp kapayana kadar bitiyor. Sıkı bir FPS oyuncusunun son videoyu görmesi 5 saatten az sürebilir. Her ne kadar zorluk seviyesini yükselterek mücadeleyi arttırabilecek olsanız da, bu şekilde düşmanların inanılmaz derecede “ölümcül” olması, eğlenceyi biraz baltalamakta.
Oyunun hikâyesi birkaç değişik açıdan şekilleniyor. Oyuna bir İngiliz SAS birimi olarak, milyonları bir nükleer faciadan kurtarma göreviyle başlanılıyor. Oyun gidişatı gayet açık ve net. Her zaman olduğu gibi ekranın köşesinde bir pusulanız var ve görevinizin yeri burada işaretlenerek size gösteriliyor. Ancak bir noktadan diğerine ulaşmak hiç de göründüğü kadar kolay değil. Zira Ortadoğu ülkelerinde geçen görevlerde evlerden evlere saklanarak ilerlemek ve önünüze rasgele çıkan kişilerle mücadele etmek zorundasınız. Bu da oyundaki hareketin azalmadan devam etmesini sağlamakta. Ancak demin de bahsettiğimiz gibi tam bu nefes kesici görevlerde koştururken bir anda sona ulaşmanız, hevesi kursağınızda bırakabiliyor.
Tabii bu noktadan sonra devreye çoklu oyuncu desteği giriyor. 32 kişiye kadar destekleyen çoklu oyuncu modu, senaryo içerisindeki birçok değişik alanı içeriyor. Sert çatışmalar yapabileceğiniz yerlerden, gizlilik ve keskin nişancılık gerektiren yerlere kadar, 16 tane harita içeren oyunda, 6 tane de çoklu oyuncu oyun stili var. Bunlar klasik Deathmatch, Team Deathmatch, takımların belli yerleri havaya uçurması gereken görev nitelikli “Objective-Oriented”, bölge ele geçirilmesi gereken Capture, silahların daha gerçekçi hasarlar verdiği bir mod ve Quake misali silahların yerden toplandığı bir mod.
Sadece ateş etmeye ve bomba fırlatmaya ek olarak, iyi oynanıldığı takdirde edineceğiniz bazı artı özellikler bulunmakta. Örneğin ölmeden 3 rakibinizi alt ettiğinizde bir UAV kazanıyorsunuz; yani 30 saniye boyunca haritada düşmanlarınızın size yerini gösteren gelişmiş bir radar. Sayıyı 5’e çıkardığınızda hava saldırısı desteği kazanıyorsunuz ki, UAV ile birleştiğinde bu desteğin ne kadar önemli olabileceğini tahmin edebiliyorsunuzdur. Üstesinden geldiğiniz 7. kişi ile birlikte istediğiniz zaman çağırıp düşmanlara ateş açtırabileceğiniz bir helikopter kuvvetiniz oluyor. İşte bu eklentiler tek kişilik senaryoya gerçekten güzel heyecan katıyor.
Sonunda Call of Duty serisinin yapımcısı Infinity Ward, bu konseptin “eskidiğini” fark etmiş olacak ki, karşımıza yepyeni bir oyunla çıktı. Günümüz zamanını ve yakın geleceği temel alarak, uluslararası vakaları konu edinen yeni Call of Duty oyununun ismi tabii ki bu yüzden “Modern Warfare” olarak revize edilmiş oldu. Güzel kurgulanmış, makul senaryosu ile Call of Duty 4, sadece bir “güncellenmiş devam oyunu” olmaktan öteye gitti. Zira harika çoklu oyuncu desteği ve akıcı tek kişilik hikâyesi ile alanındaki onlarca rakibi ezerek geçebilen bir FPS olmayı başarabildi.
Bu mükemmellikte kötü olan tek bir şey, tek kişilik senaryonun çok kısa sürmesi. Oyun göz açıp kapayana kadar bitiyor. Sıkı bir FPS oyuncusunun son videoyu görmesi 5 saatten az sürebilir. Her ne kadar zorluk seviyesini yükselterek mücadeleyi arttırabilecek olsanız da, bu şekilde düşmanların inanılmaz derecede “ölümcül” olması, eğlenceyi biraz baltalamakta.
Oyunun hikâyesi birkaç değişik açıdan şekilleniyor. Oyuna bir İngiliz SAS birimi olarak, milyonları bir nükleer faciadan kurtarma göreviyle başlanılıyor. Oyun gidişatı gayet açık ve net. Her zaman olduğu gibi ekranın köşesinde bir pusulanız var ve görevinizin yeri burada işaretlenerek size gösteriliyor. Ancak bir noktadan diğerine ulaşmak hiç de göründüğü kadar kolay değil. Zira Ortadoğu ülkelerinde geçen görevlerde evlerden evlere saklanarak ilerlemek ve önünüze rasgele çıkan kişilerle mücadele etmek zorundasınız. Bu da oyundaki hareketin azalmadan devam etmesini sağlamakta. Ancak demin de bahsettiğimiz gibi tam bu nefes kesici görevlerde koştururken bir anda sona ulaşmanız, hevesi kursağınızda bırakabiliyor.
Tabii bu noktadan sonra devreye çoklu oyuncu desteği giriyor. 32 kişiye kadar destekleyen çoklu oyuncu modu, senaryo içerisindeki birçok değişik alanı içeriyor. Sert çatışmalar yapabileceğiniz yerlerden, gizlilik ve keskin nişancılık gerektiren yerlere kadar, 16 tane harita içeren oyunda, 6 tane de çoklu oyuncu oyun stili var. Bunlar klasik Deathmatch, Team Deathmatch, takımların belli yerleri havaya uçurması gereken görev nitelikli “Objective-Oriented”, bölge ele geçirilmesi gereken Capture, silahların daha gerçekçi hasarlar verdiği bir mod ve Quake misali silahların yerden toplandığı bir mod.
Sadece ateş etmeye ve bomba fırlatmaya ek olarak, iyi oynanıldığı takdirde edineceğiniz bazı artı özellikler bulunmakta. Örneğin ölmeden 3 rakibinizi alt ettiğinizde bir UAV kazanıyorsunuz; yani 30 saniye boyunca haritada düşmanlarınızın size yerini gösteren gelişmiş bir radar. Sayıyı 5’e çıkardığınızda hava saldırısı desteği kazanıyorsunuz ki, UAV ile birleştiğinde bu desteğin ne kadar önemli olabileceğini tahmin edebiliyorsunuzdur. Üstesinden geldiğiniz 7. kişi ile birlikte istediğiniz zaman çağırıp düşmanlara ateş açtırabileceğiniz bir helikopter kuvvetiniz oluyor. İşte bu eklentiler tek kişilik senaryoya gerçekten güzel heyecan katıyor.