Uzun bir bekleyişten sonra nihayet elimize geçti Assassin’s Creed (kısaca; AC). Prince of Persia serisinin yaratıcısı Ubisoft’un (Zaten AC’in kutusunu ilk açtığımızda burnumuza Prince of Persia kokusu gelmekte), bu projenin de altından kolayca kalkabileceğini ve son derece güzel bir eser çıkartabileceğini tahmin ediyorduk. Güzel tanıtımlarla o kadar çok heyecanlanmıştık ki, onu beklerken zaman geçmez oldu. Bakalım AC, sabırsızlıkla geçirdiğimiz zamanlara değdi mi?
Oyunu ilk açtığımızda bulanık bir ekran, hareket eden insanlar, bir yeri resmeden görüntülerin ekranda belirip kaybolması, bir delinin bizi iteklemesi gibi ilginç manzaralarla karşılaşıyoruz. Garip garip sorular kafamızda dolaşırken, kâbustan uyanmış gibi Animus adındaki makinenin içinden fırlıyoruz. Hemen ardından ise bu sefer "Animus adındaki makineye nasıl girdim?", "Bu bilim adamları kim?", "Neden beni buraya getirdiler?" gibi sorular kafamızı kurcalamaya başlıyor. Fakat merak etmeyin, hepsinin cevabını bulacağız.
Öncelikle oyunda iki boyutlu senaryo var. Bu senaryodan bahsedelim biraz. Desmond Mile adında, sıradan ve zor bir yaşama sahip olan bir barmeni canlandırıyoruz. Bu sıradan yaşamını, olağanüstü bir hale sokacak olan şey, Altair adında bir atasının olmasıdır. Bilim adamları Altair adındaki, 1100’lü yıllarda yaşamış bir suikastçı hakkında bilgi toplamak istiyorlardır. Bu yüzden onun soyundan gelen birilerini bulmalıdırlar. Bulduklarında ise, bu kişiyi Animus adındaki makine sayesinde, Altair’den kalan hafıza yapbozunu tamamlaması için görevlendireceklerdir. Kısa zamanda da aradıkları kişiyi bulurlar. Bu kişi sizin de tahmin edebileceğiniz gibi Desmond Mile’dır...
Animus, Desmond Mile’ın Altair adındaki atasının anılarıyla senkronize olmasını ve onun yaşadıklarını yaşamasını sağlıyordu. Bu sayede 1100’lü yıllarda, Al Mualim önderliğindeki bir suikastçı topluluğuna üye olan Altair’i yeniden canlandırabilmekteyiz. Altair de torunlarından biri olan Desmond Mile gibi zor günler geçirmektedir. Başına buyruk hareketleri yüzünden Al Mualim önderliğinde olan topluluktaki yetkilerini kaybetmiş durumdadır ve bu yetkilerini ve saygınlığını geri kazanmak için yapması gereken bir görevi vardır. Al Mualim’in ona verdiği listede bulunan 9 kişiyi öldürmek.
Şimdi de AC’nin geçtiği zamana şöyle genel bir bakış atalım: AC, 1191 yılında geçmekte. Bildiğiniz gibi bu yıllarda Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında, Kudüs için büyük bir çekişme var. Altair ile öldürdüğümüz kişiler gerçekten yaşamış insanlar. Ve bu insanları öldürme sebebimiz, Altair’in de içinde bulunduğu topluluğun Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki çekişmeyi en aza indirmek istemesidir. Biz de bu amaç uğruna oyundaki 4 tarihsel şehirde gezecek, bu şehirlerde öldüreceğimiz kişiler hakkında bilgiler toplayacak, suikastlar yapacak, askerlerle kılıç oynatarak askerler tarafından rahatsız edilen sivilleri kurtaracak ve birçok şeyi daha yapacağız.
Senaryoya genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, 10 üzerinde 7,5 verebiliriz. Kaybolan 2,5 değerin nedeni senaryonun kötü olması değil de, bu kadar tarihsel kökene dayanan bir devirde geçen oyunun, çok daha iyi bir senaryoya sahip olabileceğidir. Ama yine de senaryo bizleri asla sıkmayacak.
Oyun gerçekten güzel grafiklere sahip. Bir süre sonra oyunun sadece tekrarlamadan ibaret olduğunu hissettiğimizde bile, grafiklerin bizi oyunu oynamaya iteceğini göreceksiniz. Şehir tasarımları ise gerçekten muhteşem hazırlanmış. Şehirler içerisinde elinize bir şehir kılavuzu alıp turistik geziye çıksanız yeridir. Kiliseler, camiler, şirin evler, pazarlar… Ubisoft bu konuya gerçekten emek vermiş. Özellikle bu büyüleyici şehirler, o şehirlere ilk vardığınızda daha bir büyüleyici oluyor. O yüzden size tavsiye, ilk kez gittiğiniz şehirlerde bırakın görevi, şöyle bir gezin damdan dama atlayarak
Oyunu ilk açtığımızda bulanık bir ekran, hareket eden insanlar, bir yeri resmeden görüntülerin ekranda belirip kaybolması, bir delinin bizi iteklemesi gibi ilginç manzaralarla karşılaşıyoruz. Garip garip sorular kafamızda dolaşırken, kâbustan uyanmış gibi Animus adındaki makinenin içinden fırlıyoruz. Hemen ardından ise bu sefer "Animus adındaki makineye nasıl girdim?", "Bu bilim adamları kim?", "Neden beni buraya getirdiler?" gibi sorular kafamızı kurcalamaya başlıyor. Fakat merak etmeyin, hepsinin cevabını bulacağız.
Öncelikle oyunda iki boyutlu senaryo var. Bu senaryodan bahsedelim biraz. Desmond Mile adında, sıradan ve zor bir yaşama sahip olan bir barmeni canlandırıyoruz. Bu sıradan yaşamını, olağanüstü bir hale sokacak olan şey, Altair adında bir atasının olmasıdır. Bilim adamları Altair adındaki, 1100’lü yıllarda yaşamış bir suikastçı hakkında bilgi toplamak istiyorlardır. Bu yüzden onun soyundan gelen birilerini bulmalıdırlar. Bulduklarında ise, bu kişiyi Animus adındaki makine sayesinde, Altair’den kalan hafıza yapbozunu tamamlaması için görevlendireceklerdir. Kısa zamanda da aradıkları kişiyi bulurlar. Bu kişi sizin de tahmin edebileceğiniz gibi Desmond Mile’dır...
Animus, Desmond Mile’ın Altair adındaki atasının anılarıyla senkronize olmasını ve onun yaşadıklarını yaşamasını sağlıyordu. Bu sayede 1100’lü yıllarda, Al Mualim önderliğindeki bir suikastçı topluluğuna üye olan Altair’i yeniden canlandırabilmekteyiz. Altair de torunlarından biri olan Desmond Mile gibi zor günler geçirmektedir. Başına buyruk hareketleri yüzünden Al Mualim önderliğinde olan topluluktaki yetkilerini kaybetmiş durumdadır ve bu yetkilerini ve saygınlığını geri kazanmak için yapması gereken bir görevi vardır. Al Mualim’in ona verdiği listede bulunan 9 kişiyi öldürmek.
Şimdi de AC’nin geçtiği zamana şöyle genel bir bakış atalım: AC, 1191 yılında geçmekte. Bildiğiniz gibi bu yıllarda Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında, Kudüs için büyük bir çekişme var. Altair ile öldürdüğümüz kişiler gerçekten yaşamış insanlar. Ve bu insanları öldürme sebebimiz, Altair’in de içinde bulunduğu topluluğun Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki çekişmeyi en aza indirmek istemesidir. Biz de bu amaç uğruna oyundaki 4 tarihsel şehirde gezecek, bu şehirlerde öldüreceğimiz kişiler hakkında bilgiler toplayacak, suikastlar yapacak, askerlerle kılıç oynatarak askerler tarafından rahatsız edilen sivilleri kurtaracak ve birçok şeyi daha yapacağız.
Senaryoya genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, 10 üzerinde 7,5 verebiliriz. Kaybolan 2,5 değerin nedeni senaryonun kötü olması değil de, bu kadar tarihsel kökene dayanan bir devirde geçen oyunun, çok daha iyi bir senaryoya sahip olabileceğidir. Ama yine de senaryo bizleri asla sıkmayacak.
Oyun gerçekten güzel grafiklere sahip. Bir süre sonra oyunun sadece tekrarlamadan ibaret olduğunu hissettiğimizde bile, grafiklerin bizi oyunu oynamaya iteceğini göreceksiniz. Şehir tasarımları ise gerçekten muhteşem hazırlanmış. Şehirler içerisinde elinize bir şehir kılavuzu alıp turistik geziye çıksanız yeridir. Kiliseler, camiler, şirin evler, pazarlar… Ubisoft bu konuya gerçekten emek vermiş. Özellikle bu büyüleyici şehirler, o şehirlere ilk vardığınızda daha bir büyüleyici oluyor. O yüzden size tavsiye, ilk kez gittiğiniz şehirlerde bırakın görevi, şöyle bir gezin damdan dama atlayarak