"Gelen gideni aratır" diye bir tabir vardır hepiniz bilirsiniz. Genelde
seçimler sonrası yada yaşanan bir ilişki sonrasında kullandığımız bu
güzide tabirin, oyun dünyasına da çabucak adapte olduğunu
söyleyebilirim. Neredeyse piyasaya çıkan tüm seri oyunlarının ardından
hep bu cümleyi sarf eder, sürekli eskisini yad eder olduk. Yazımıza
mevzu bahis olan Art of Murder: The Hunt for the Puppeteer oyunu da
2007 sonunda piyasaya çıkan Art of Murder: FBI Confidential oyununun
haliyle devamı olmak ile birlikte, ilk oyunu maalesef yad ettiriyor.
Pehh, nerde eski macera oyunları (yaşlandık mı ne?)
İlkinin
ardından bir sene geçmeden piyasaya sunulan ikinci oyunun elbette ki
değişik bir ara yüzle yada oynanışla birlikte gelmesini beklemeyiz. Art
of Murder: The Hunt for the Puppeteer (bundan sonra AoM 2)'da ilk
oyunun birebir aynı grafiklerini ve ara yüzünü kullanarak, genel
anlamda herhangi bir yenilik getirmiyor. Yenilik getirmemesi bir yana,
ilkinin kalitesine de maalesef ulaşamıyor. Aslında iyi anlatılsa
potansiyele sahip olabilecek bir hikâye dallanıp budaklanıyor ve
oyunlarda hikâye anlatımının temel öğesi olarak sayabileceğimiz ara
sahnelerde anlatıcı görevini yerine getiremiyor. Yani genel olarak ilk
oyundaki akıcılığı ve kaliteyi yakalayamayan bir oyun var karşımızda.
Oyunumuz
tıkla ve ilerle macera oyunu diye tabir edilen türün bir elçisi. Yani
sadece fare kullanarak etrafta araştırma yapıp insanlar diyaloga
girdiğimiz, çeşitli ipuçları / eşyalar topladığımız, bulmacalar
çözdüğümüz bir oyun. Normalde oyun türünü anlatmak adetim değildir
ancak "underground" olma yolunda hızla ilerleyen bu güzide türü
hatırlatmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Macera oyunları günümüzde,
özellikle Avrupalı küçük oyun yapımcılarının yaşatmaya
çalıştığı(özellikle Alman yapımcılar), büyük şirketlerin ise pek itibar
göstermediği bir tür olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizden dünya
piyasasına sunulan Culpa Innata ve Darkness Within gibi oyunları
düşünürsek, bizim de ufakta olsa bu türü yaşatmak adına katkımız
olduğunu söyleyebiliriz. Her iki oyunun da yeni bölümlerinin
hazırlanmakta olduğunu hatırlatalım cümle arasında.
Jazz şehri New Orleans'dan, Puro cenneti Havana'ya
New
Orleans'da yaşanan bir cinayeti gösteren bir giriş videosunun (giriş
videosu diyebilirsek tabii) ardından, direkt Paris'teki bir cinayet
mahallinde oyuna başlıyoruz. Yani ne olduğu hakkında hiçbir şey
anlamadan, sanki filmin yarısında sinema salonuna girer gibi oyunun
içine dalıyoruz. Duvara iplerle asılmış bir balerin ve cesedinin altına
yerleştirilmiş, 18.yüzyıl kıyafetleri giydirilmiş el yapımı kukla
bebek. Paris'te yaşanan bu cinayet, New Orleans'da vuku bulan bir başka
cinayetin birebir aynısıdır, yani ortada şehir şehir dolaşan bir seri
katil vardır ve FBI'dan Nicole Bonnet bu cinayeti çözmek, katili bulmak
amacıyla davaya atanmıştır. Nicole Bonnet Fransa'dan Küba'ya birçok
ülkede katilin peşine düşerek, kaynağı yüzyıllar öncesine dayanan bu
seri cinayetler silsilesini çözmek için her şeyini feda etmeye
hazırdır. Bu tür polisiye hikâyelerde de, bir kere isteksiz bir
dedektife rastlamamışımdır, hepsi mi işine aşık kardeşim?
Yazımıza mevzu bahis olan AoM 2, muhtemelen bu türe sevdalı bir oyun
şirketi olan Pinnacle tarafından hazırlandı. 2007 sonunda piyasaya
çıkan serinin ilk oyunu, 2008 ortalarında sunulan Chronicles of Mystery
ve bu ay satışa sunulan AoM 2. Yani 1,5 sene içerisinde piyasaya
sunulan 3 macera oyunu, hiç azımsanmayacak bir rakam değil. Peki bu
kadar çalışkan Pinnacle'ın oyunlarının ortak noktası nedir? Diye
soracağım kendi kendime. Öncelikle iki oyununda (Art of Murder serisi
ve Chronicles of Mystery) zaten birbirine çok benzemesi dışında temel
ortak noktası, ikisinde de bulunan "bir mekandaki işleri bitirmeden
başka bir mekana geçememe" durumudur. Örnekle anlatmak gerekirse, bir
ofiste masanın üzerindeki alınması gereken defteri almadıysanız, bina
dışına çıkmaya çalıştığınız zaman karakter bir şeyi eksik bıraktığını
söyleyecek ve dışarı çıkmayacaktır. O yere daha sonra tekrar gelecek
olmanıza rağmen, o eşyayı alıp öyle çıkmanız gerekir. Yani bunun bir
diğer anlamı da şudur; sizin istediğiniz yere gitme şansınız yoktur,
oyun kendi akışı içerisinde sizi bir mekândan başka bir mekâna götürür.
Bunun iyi tarafı oyunun akıcı olmasını sağlar, kötü tarafı ise oyunu
basitleştirir. Bu öğretici! bölümün ardından oyunumuzu incelemeye devam
edelim.
Nerde o eski dedektifler (?)
Oyunun iyi ve
kötü yanlarını bir tartalım. İlk oyunda da olduğu gibi AoM 2'nin en
iddialı olduğu yönü arka plan çizimleri. Karakter modellemelerinin de
vasatın üzerinde olduğunu eklersek grafik konusunda oyunun sınıfı
geçtiğini söyleyebiliriz. Bir başka iyi yönü oyunun atmosferi. Mekanlar
gerçekten oyunun oynanmasını zevkli hale getiriyor ve iç sıkmıyorlar.
Oyunun hikâyesini daha iyi kavrayabilmek açısında, gidişatı sürekli
kontrol edebileceğiniz bir günlük bulunması gerçekten işe yarar bir
eklenti olmuş. Ayrıca mekanda etkileşime geçebileceğiniz objeleri altta
bulunan soru işareti ikonuna basarak işaretletmek, oyunu hızlandırmak
açısından oldukça faydalı oluyor. Ayrıca son olarak ses efektlerinin ve
seslendirmelerinde başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Kötü yönlerine
bakacak olursak, öncelikle; tekrar aynı tabiri kullanmak gerekirse
hikâye gerçekten karman çorman. Yani hiç mi Still Life oynamadınız e be
yapımcılar, ki oynadığınızı bile bile bu soruyu soruyorum çünkü Art of
Murder serisi resmen bir Still Life kopyasıdır kabul edelim. Konumuza
dönecek olursak, son olarak bulmacaların mantıksızlığını ve zorlama
olmasını ekleyebiliriz.
Çok
fazla uzatmaya gerek yok, ki zaten yazacak bir şey de bulamıyorum, Art
of Murder 2, ilkinin üzerine koyamayan hatta bazı yönleriyle ilkini
aratan bir oyun olarak karşımızda duruyor. İlk oyunu beğenenler ve
benim gibi ikincisinin merakla bekleyenlerdenseniz eğer, arada
sıkılarak da olsa oyunun sonuna gelirsiniz. Son olarak, Umarım City
Interactive, en az bu oyunun üzerinden iki sene geçtikten sonra üçüncü
oyunu piyasaya çıkarır ve bu sefer potansiyeli daha iyi kullanır.