Eğer pastel renklerle dolu bir dünyada yaşıyorsanız. Konuştuğunuz zaman anlamsız sesler çıkartıyorsanız. Başınıza olmadık işler geliyorsa. Rutin olarak, evinizde yangın çıkıyor, eşyalar bozuluyor, hırsız giriyor ve uykusuzluktan bayılıyorsanız. Zaman hızla akıp gidiyorsa. Çocuk yapmak için öpüşmek yetiyorsa. Kafanızın üzerinde kocaman yeşil bir kristal varsa. Tebrikler siz de bir Sim'siniz. 2000 yılında ilk The Sims piyasaya sürüldüğü zaman, büyük ihtimalle yapımcılar dahil hiç kimse bu oyunun böylesine büyük bir fenomen olacağını bilmiyordu. Daha önce bize Sim City ile simüle olarak şehir yönettiren Will Wright işi bu sefer mikro seviyelere indirmişti. Zaten onun bu mikro seviyede simülasyon merakı Spor ile son haline ulaşmış oldu. The Sims'in arkasındaki başarı, Secret tarzı kitaplara konu olacak cinsten. Ya da ilginç bir film bile çıkabilir. Belki de şu son zamanlar da adı geçen The Sims filmi bu hikayeyi anlatıyordur. Wright'ın huzurlu hayatı 91 yılında başına gelen bir felaketle tamamıyla değişti. O yıl Kaliforniya Oaklandde çıkan büyük yangında birçok insan evlerini ve tüm mal varlıklarını kaybetmişti. Bunlardan birisi de Will Wright'dı, anlaşılan The Sims'de bol bol yangın çıkmasının nedeni bu olaydan kaynaklanıyor. Wright bu trajik durumdan sonra kendine sıfırdan bir hayat kurup, yeni bir eve taşınmak zorunda kalmıştı. Tüm bunları yaparken aklında bir fikir belirdi. Bu fikir yaklaşık on yıl sonra The Sims adını alacaktı ve günümüzün en büyük oyun fenomenlerinden birisi olacaktı. Tabii o yıllarda düşünülürse, günlük yaşamın simüle edilmiş hali hiç çekici değil. Özellikle 90lı yılların başında bilgisayar oyunları bu kadar popüler değilken ve insanlar makinelere bağlı yaşamıyorken, gerçek hayatım simülasyonuyla ilgili bir proje duyduğunuzu düşünün. Hiç heyecanlanır mıydınız? Zaten hepimizin iyi kötü bir hayatı var ve onunla uğraşıyoruz. Bir de bilgisayar oyunlarında sanal bir yaşam için vakit harcamak mı? Ancak Wright'ın 2000'li yılların insanıyla aynı vizyona sahip olduğunu anlıyoruz. İlk önce 93 yılında Maxis ile birlikte bu oyunu yapmaya çalıştı. Ancak o zaman ki bilgisayar teknolojisinin yetersizliği böyle karmaşık bir programlamayı kaldırmıyordu. 95 yılında Wright fikrini EA Gamese sattı (bu noktada zaten EA köşeyi dönüp günümüzdeki halini aldı diyebiliriz). Project X gibi müthiş yaratıcı ve kinayeden uzak bir isimle yapılmaya başlanan oyun için Will Wright'da PC Magazine dergisine bu konuda ilk demecini vermişti. Yaklaşık 5 yıllık bekleyişten sonra ilk Sims piyasaya çıktı
Bir tüketim toplumu efsanesi
2000 yılı geldiğinde hepimiz "sanal kıyamet" gerçekleşmediği için çok sevinmiştik. Bu sevincimizle bilgisayarlara daha çok sarılırken, The Sims adlı oyunu da keşfettik. O zaman bilgisayar başında vakit geçiren, kadın, erkek, çocuk, uzaylı, maymun ve türevden varlık bu oyunu en az bir kez denedi. The Sims gerçekten oyun dünyası için bir efsaneydi. O yıllarda internet hala lüks sayılıyordu. Bu yüzden The Sims para şifresi sayesinde birçok dergi müthiş tirajlara ulaştı diyebiliriz. Bir süre sonra bu şifre oyunla birlikte ufak kağıtlara yazılır ve müşterilerin eline tutuşturulur hale gelmişti. Herhalde o yılda internet kullanan herkese bir kez şu şifreye bakması için ricada bulunulmuştur. The Sims kısa bir sürede müthiş bir satış rakamına ulaşırken, üst üste çıkan 7 tane ek paketle birlikte giderek büyüyen bir hal aldı. Ek paketler sayesinde, tatile de çıktık, çapkınlık alemlerine de daldık, süper star olduk herkesi bizi, çılgınca partiler verdik ve hatta büyük bile yaptık. Peki neydi The Sims'i böyle büyük bir çılgınlık yapan şey? Bu aslında ironik şekilde gerçek dünyanın kendisiydi. Hepimizin iyi kötü hayatları var ama kaçımız gerçekten hayallerimizi yaşayabiliyoruz? Kaç kişi hep arzuladığı kişiyle birlikte? Kaçımız, istediğimiz kadar zengin? Kaçımızın evinde hayal ettiği tüm eşyalar var? En önemlisi kaç kişi hayal ettiği görünüme ve eve sahip? İşte The Sims psikologlar için araştırma konusu olacak başarısı da buradan kaynaklanıyor. Çünkü belki uyuşturucu haline gelecek şekilde insanlara hayallerini ve mutluluklarını veriyor. Oyun bunu yaparken daha eğlenceli ve şirin bir dünya sunuyor. En önemlisi karakterlerimiz ne yaşlanıyor ne de ölüyordu. Bu belki de diğer oyunları The Sims kadar efsane olmasını engelleyen en büyük özellik. Kimse yaşlanmak ya da ölmek istemez. Devam oyunları da büyük başarılar elde etti ama The Sims kadar büyük bir fenomen olup bilgisayarla işi olmayanları bile kendini çekme başarısını yakalayamadı
Özellikle para şifresi sayesinde, herkes hayalindeki eve kavuşabiliyordu. Herkes az da olsa istediği evi tasarlayıp mimar olabiliyordu. Havuzdan, bilardo masasına, sanal gerçeklik cihazından, en lüks eşyalara kadar her şeyi satın almak mümkündü. Gerçek hayatlarında en kötü evde oturan insanla bile, The Sims sayesinde lüksün ve paranın gücünü tattılar. Ancak oyunun en büyük eksikliği bir evin içine tıkalı kalmaktı. Her şeyimiz vardı ama sosyal hayatımız yoktu. Fanların tabiriyle hamster kafesinin içinde yaşamdı bu. Bu eleştirileri dikkate alan yapımcılar The Sims 2'yi 2004 yılında piyasaya sürdü. İlk oyun 2 boyutlu bir grafik motoruna sahipti. Bu sefer olaya üçüncü boyut katıldı. Simlerimizin artık tiplerini daha iyi görebiliyorduk. Ancak ikinci oyun çıkmasıyla birlikte fanlar tarafından pek hoş karşılanmadı. Bu zaten satışlardan da belliydi. 2004 yılında hala The Sims satış listelerinde ilk ona girebiliyordu.
The Sims 2'nin sunduğu en büyük özellikle üç boyutlu grafik motorunun dışında dışarı çıkıp dolaşmaktı. Tabii bu da sınırlı şekildeydi. Artık karakterlerimiz yaşlanıp ölebiliyordu. Çoluk çocuğa karışıyorduk onlar büyüyordu. Karakterin burcunu doğum tarihini seçmek vardı. Meslekler daha da çeşitli olmuştu. Bu oyun zaman olarak ilk The Sims'den 25 yıl sonrasında geçiyordu. Haliyle birçok şey daha da gelişmişti. Oyunda çeşitli mahalleleri seçme şansımız vardı. Simlerimize artık kişilik verebiliyorduk. Bu kişilikler onların davranışlarını da etkiliyordu. Ayrıca sadece insansı karakterler yaratmak zorunda değildik. Renk paleti çok genişti. İstersek kendimize ürkütücü bir aile yaratabiliyorduk. Hatta genişleme paketleriyle birlikte bu ürkütücü tipler daha da arttı. İnsan ilişkileri daha gelişmişti. Oyun insanları sosyal olmaya itiyordu. En önemlisi artık karakterlerimiz ölüyordu. Yaşlılıktan öldükleri gibi, doğal felaketler ve kazalarda onları öldürebiliyordu. Çoluk çocuğa karışıp nesiller boyu yaşıyorlardı. Çevremizdeki insan tipleri daha genişti. Palyaçosundan, rockçısına, enteline, zengini fakiri birçok insanı görebiliyorduk. Sosyal çeşitliliği daha da yaşadık Akrabalarımız bize benziyordu. Kariyer yapma fırsatımız vardı. Ancak The Sims 2'yi zirveye taşıyanlar ek paketleri ve eşya paketleri oldu. Özellikle fanatiklerin kendi eşyalarını tasarlayıp internette yaymasını destekleyen oyun 8 tane ek pakete sahipti. Bu ek paketlerle birlikte oyun, insanlara üniversiteye gitme, hayvan sahibi olma, tatil yapma, kendi dükkanını açma, gibi sayısız özellikler verdi. Giderek oyun daha gerçekçi ve ilgi çekici olmaya başladı. İnatçı The Sims hayranları böylece yavaş yavaş ikinci oyuna geçiş yapmaya başladı. The Sims 2, EA için en önemli para kaynaklarından birisi oldu. Herhalde şirket halkla açılsa bu kadar çok ortak ve kar elde edemezdi
Bir yanda serinin fanatikleri boş durmadı tabii. Oyunun verdiği özelliklerle sadece aile kurup yaşamadılar. Kendilerini filmler ve diziler çekip bir biriyle paylaştılar. Birçok fan sitesi kuruldu. Özellikle The Sims 2'nin fantastik karakterler içermesi bu tarz hobileri olanlar için çok büyük şanstı. İlk biz yaşam hayallerimizi yaşatıyordu. Şimdi ise her türlü hayalimizi yaşıyorduk. Vampir ya da kurt adam olmak, palyaço olmak gibi özellikler vardı. Artık bu karakter gibi yaşamak birçok oyunun ilgisini çekti. The Sims 2'yi bu kadar kısa anlatmak biraz haksızlık gibi. Ancak bu oyunu derinlemesine işlersem, yazım Sims 3'ten çok ikinci oyun üzerine kurulacak gibi. The Sims 2'nin hala popülerliğini korurken EA kendinden bekleneni yaptı ve üçüncü oyun için kolları sıvadığını söyledi. Ancak fanların endişelendiren bir haberde ortaya çıkmıştı. Will Wright The Sims serisini bırakıp, devrim yaratacağını iddia ettiği, Spore'un çalışmalarına başlamıştı. Fanlar başta olmak üzere birçok eleştirmen ve oyuncu The Sims 3'ün serinin tadını yakalamayacağını düşündü. Yapımcılar tek bir şey için kesin söz vermişlerdi. Artık tam anlamıyla bir sosyal yaşantınız olacak. Mega bir kasabaya sahip olacaksınız. The Sims'in asosyal ortamında devasa kasabaya fikri herkes için hayran verici bir düşünceydi. Ancak The Sims 3 arda arda gelen, ertelemeler ve sıkıntılı bir yapım sürecine sahip olması nedeniyle, bazılarına göre dev bir hayal kırıklığı olacaktı. Özellikle serinin hayranları, bu üst üste gelen erteleme haberlerine çok sinirlendiler. Öyle ya da böyle en sonunda herkesin beklediği The Sims 3 piyasada yerini aldı. Sanırım herkesin yazıda da beklediği şey başlamak üzere. Yani The Sims 3 incelemesi
Baştan yarat beni
The Sims 3 ülkemizde iki versiyon olarak satılıyor. Bunlardan birisi normal diğeri ise koleksiyon versiyonu. İkisi arasında 20 lira kadar cüzü bir fark var. Koleksiyon versiyonun avantajı içinden 2 gigabaytlık Sim kristali şeklinde bir flash bellek çıkması. Onun dışında özellikle fanları bu versiyon pek memnun etmedi. Normal versiyonda ise en çok ilgi çekici özellik Türkçe kitapçığa sahip olması. Hemen her oyunda bu kitapçık çıkıyor. Ancak bazılar sadece özetin özeti şeklinde. The Sims 3 popülerliğinden olsa gerek çok geniş kapsamlı Türkçe bir kullanım kılavuzu hazırlanmış. Ancak ben her şeyi kendi keşfetmeyi seven bir oyuncu olduğun için kılavuzla ilgilenmedim diyebilirim. Oyun Simce konuşmalar eşliğindeki şirket logolarıyla başlıyor. Daha da sonrada The Sims 3'ün içeriğini gösteren eğlenceli bir video izliyoruz. Ana menü yerine bir karakter ekranı karşımıza çıkıyor. Buradan ilk önce şehrimizi seçiyoruz daha sonra ise karakterimizi yaratmaya başlıyoruz. Oyunun ham hali tek bir şehir seçeneği sunuyor. Ancak orijinal oyun sahipleri internetten ücretsiz Riverview adlı kasabayı indirebilirler. Karakter yaratma ekranında ilk önce simimizin temel özelliklerini beliyoruz. Cinsiyeti, bulunacağı yaş grubu, kilosu ve vücut şekli ayarlanıyor. Artık simlerin burcunu seçmek gibi bir özellik yok. Daha sonra yüze geçiyoruz. Genel olarak tüm sim yüzleri bebeksi ve tatlı. Yüzün genişliği ve şekli, burun yapısı, gözlerin yapısı ve rengi, dudakların yapısı, yüzde olacak çil ve benler seçilebiliyor. Gözlerin kısık ya da iri olacağı, aşağıya mı çekik yukarı mı çekik olacağı, şirin mi bakacağı yoksa hafif alaycı bir bakış mı olacağını ayarlayabiliyoruz. Burunun da büyüklüğünü ve kemikli yapısını ayarlıyoruz. Ayrıca sim için makyajda yapmak mümkün. Garip şekilde erkek karakterlere de makyaj yapılabiliyor. Makyaj gerçekten simin simasını değiştiriyor. Hiç çekici olmayan kadın sim karakterler bile biraz makyajla daha etkileyici hale geliyor. Şunu belirteyim ki; simlerin keskin yüz hatları olmadığı için kendinizin bire bir kopyasını yapmak mümkün değil. Ancak size benzeyen şirin bir kopyanızı yaratabilirsiniz. Bir nevi maskotunuzu yaptığınızı düşünün. Saç ve sakal modellerine gelince. Kadınlar için daha çok saç modeli var, erkekler için biraz az kalmış. Sakallar ise gerçekten az, özellikle kirli sakal Recep İvedik modelinde olmuş. Pek bir yapay duruyor. Saçlarda üç renk seçme imkanı var. Tek renkli bir saç modeli seçebileceğiniz gibi aynı şekilde, bir kısım siyah bir kısım ise açık renklerde seçilebiliyor