İşinizde uzman, o güne kadar birçok yüksek dereceden suçlunun cezasını çekmesine aracı olmuş, şüphesiz bir çoğuna da aracı olabilecek potansiyele sahip bir sivil polissiniz. O sıralar çok mutlu günler geçiriyorsunuz. Evlisiniz ve Michel adlı karınızı çok seviyorsunuz, daha yeni bir kızınız olmuş ve maddi manevi her şey mükemmel. Sanki o “Amerikan rüyası” gerçek oluyor. Bir gün işinizden yorgun argın eve dönmek için bir arkadaşınızı karınız ve bebeğiniz daha önemli diyerek ret ediyorsunuz. Anlaşılan karınız ve bebeğiniz burnunuzda tütüyor, ayrılalı sadece birkaç saat olmasına rağmen. Eve dönüyor ve kapıyı açıyorsunuz. Hasretine dayanamıyor ve direk karınızın ismini bağırıyorsunuz. Kimseden ses çıkmıyor ve tekrar bağırıyorsunuz yine ses yok. İşte oyun tam burada başlıyor ve gittikçe azalan ara demolarla oyunun hikayesi aktarılıyor. Hemen solda duvarda siyah bir motif görüyorsunuz, o kadar büyük ve ürpertici bir şekil ki dikkat etmemek elde değil. Bir “V” harfi ve içinden geçen bir şırınga var.
Eve birilerinin zorla girdiğini anlıyorsunuz ve bu sizi biraz daha ürpertiyor. Hızla girişi geçip ilerliyorsunuz, o sırada hemen karşıda bir telefon çalıyor ve hemen telefona sarılıp yardım istiyorsunuz fakat telefondaki ses size yardım edemeyeceğini söyleyip suratınıza kapatıyor. Devam ediyorsunuz evde her şey olması gereken gibi değil. Eşyalar dağınık bir şekilde etrafa savrulmuş. Hemen merdivenlerden üst kata çıkıyorsunuz. Tam o sırada karınızın çığlığı ve ateş sesleri geliyor. Hemen sağdaki kapıya doğru yöneliyorsunuz fakat bir adam elinde Beretta ile dışarı fırlıyor, onu hemen yere seriyorsunuz fakat bir tane daha geliyor arkadan onu da öldürüyorsunuz ve hemen bebeğinizin bulunduğu odaya giriyorsunuz. Odada gördüğünüz manzara ise berbat. Bebeğinizin beşiği devrilmiş ve kanlı bir şekilde yatıyor yerde. Ölmüş... Dünya başınıza yıkılıyor ama Michel aklınıza geliyor ve ona yardım edebileceğiniz düşüncesiyle son hız yatak odanıza gidiyorsunuz. Orada da bir adam çıkıyor ve onu da öldürüyorsunuz. Birden yatakta kanlı bir ceset görüyorsunuz. Ne yazık ki bu Michel. Kısacası Amerikan rüyası kabusunuz oluyor. Artık tek düşünceniz bunu yapanlardan intikam almak.
Size daha önce teklif edilmiş olan DEA (Drug Enforcement Administration) ajanı olmayı kabul ediyorsunuz ve bu işe başlamak için metro istasyonuna ortağınız Alex’le buluşmak için gidiyorsunuz. Buradan itibaren ilk bölüm başlıyor. Bundan öncesi prologue diye adlandırılan ve hikayenin sadece başının aktarıldığı bir bölümdü. Bundan sonrasından bahsetmek istemiyorum çünkü oyunun asıl heyecanı buradan itibaren başlıyor ve oynayarak öğrenmenizin daha iyi olacağı kanısındayım.
Bir bilgisayar oyunun başarılı olması programcıların önünde iki seçeneği vardır. Birincisi var olan imkanları ve teknolojiyi bir adım ileri götürmek, ikincisi ise yaratıcı, insanın ağzını açık bırakıp monitör başına çivileyecek yenilikler bulmak. Daha iyi anlamanız için birincisine örnek olarak her ne kadar ben beğenmesem de her sene insanlar tarafından çok başarılı bulunan oyun FIFA, diğerine örnek ise Soldier of Fortune. Max Payne ise çıkmadan önce çok konuşuldu, herkes screenshot’lara hayretle baktı ve o kadar çok ertelendi ki hatta bir ara iptal edildi diye söylentiler bile çıktı ama bunlara rağmen Max Payne çıktı ve onu inatla bekleyenlerin yüzlerini kara çıkarmadı.
Oyun biraz önce söylediğim kategorilerden ikisine de uyuyor ve zaten bu kadar başarılı olmasına da sebep bu. Oyun şimdiden ve multiplayer’ı olmamasına rağmen tüm zamanların en iyi aksiyon oyunu olarak gösteriliyor. Şimdi iki kategoride de neden gösterildiğini anlatayım. İkinci kategoriden yani akılcı yeniliklerden bahsetmek istiyorum. Max Payne daha önce hiçbir oyunda denenmemiş sinemada Matrix ile başlayan ve filmlerde bile daha yeni yeni vazgeçilmez olmaya başlayan bir sistem kullanıyor. Bu sistem, zamanı oyuncunun elinde olarak yavaşlatmayla bu sayede de aksiyonu ve heyecanı üst seviyeye taşımayı sağlıyor.
Bir örnekle anlatayım. Matrix’te Neo’ya bir sahnede ateş ediliyordu ve o da geriye doğru yatma hamlesi yaparak kurşunların birkaç tanesi hariç hepsinden kurtuluyordu. O anı bir hatırlayın. O anda film yavaşlıyor ve geçen kurşunların yarattığı ölüm tehlikesi heyecanı doruğa çıkarıyordu. İşte Max Payne (MP) bunu başarıyor. Oyunda kullanılan sistem sayesinde size verilen süre kadar zamanı yavaşlatabiliyor ve düşmanlarınızı öyle haklayabiliyorsunuz. Ayrıca oyundaki ara demolar da atmosferi inanılmaz etkiliyor. Mesela bir yere daldınız ve 3 düşman var. Zaten onları öldürene kadar oyunun sistemine hayran kalıyorsunuz bir de üstüne üstlük öldürdükten sonra son öldürülen adama kamera zoom yapıyor ve ölürken verdiği tepkiyi çekerken adamın etrafında dönüyor. Yani anlayacağınız tam bir aksiyon ziyafeti. Şimdilik bu kadar yeter kontrollerden bahsederken daha detaylı değineceğim bu olaya.
Eve birilerinin zorla girdiğini anlıyorsunuz ve bu sizi biraz daha ürpertiyor. Hızla girişi geçip ilerliyorsunuz, o sırada hemen karşıda bir telefon çalıyor ve hemen telefona sarılıp yardım istiyorsunuz fakat telefondaki ses size yardım edemeyeceğini söyleyip suratınıza kapatıyor. Devam ediyorsunuz evde her şey olması gereken gibi değil. Eşyalar dağınık bir şekilde etrafa savrulmuş. Hemen merdivenlerden üst kata çıkıyorsunuz. Tam o sırada karınızın çığlığı ve ateş sesleri geliyor. Hemen sağdaki kapıya doğru yöneliyorsunuz fakat bir adam elinde Beretta ile dışarı fırlıyor, onu hemen yere seriyorsunuz fakat bir tane daha geliyor arkadan onu da öldürüyorsunuz ve hemen bebeğinizin bulunduğu odaya giriyorsunuz. Odada gördüğünüz manzara ise berbat. Bebeğinizin beşiği devrilmiş ve kanlı bir şekilde yatıyor yerde. Ölmüş... Dünya başınıza yıkılıyor ama Michel aklınıza geliyor ve ona yardım edebileceğiniz düşüncesiyle son hız yatak odanıza gidiyorsunuz. Orada da bir adam çıkıyor ve onu da öldürüyorsunuz. Birden yatakta kanlı bir ceset görüyorsunuz. Ne yazık ki bu Michel. Kısacası Amerikan rüyası kabusunuz oluyor. Artık tek düşünceniz bunu yapanlardan intikam almak.
Size daha önce teklif edilmiş olan DEA (Drug Enforcement Administration) ajanı olmayı kabul ediyorsunuz ve bu işe başlamak için metro istasyonuna ortağınız Alex’le buluşmak için gidiyorsunuz. Buradan itibaren ilk bölüm başlıyor. Bundan öncesi prologue diye adlandırılan ve hikayenin sadece başının aktarıldığı bir bölümdü. Bundan sonrasından bahsetmek istemiyorum çünkü oyunun asıl heyecanı buradan itibaren başlıyor ve oynayarak öğrenmenizin daha iyi olacağı kanısındayım.
Bir bilgisayar oyunun başarılı olması programcıların önünde iki seçeneği vardır. Birincisi var olan imkanları ve teknolojiyi bir adım ileri götürmek, ikincisi ise yaratıcı, insanın ağzını açık bırakıp monitör başına çivileyecek yenilikler bulmak. Daha iyi anlamanız için birincisine örnek olarak her ne kadar ben beğenmesem de her sene insanlar tarafından çok başarılı bulunan oyun FIFA, diğerine örnek ise Soldier of Fortune. Max Payne ise çıkmadan önce çok konuşuldu, herkes screenshot’lara hayretle baktı ve o kadar çok ertelendi ki hatta bir ara iptal edildi diye söylentiler bile çıktı ama bunlara rağmen Max Payne çıktı ve onu inatla bekleyenlerin yüzlerini kara çıkarmadı.
Oyun biraz önce söylediğim kategorilerden ikisine de uyuyor ve zaten bu kadar başarılı olmasına da sebep bu. Oyun şimdiden ve multiplayer’ı olmamasına rağmen tüm zamanların en iyi aksiyon oyunu olarak gösteriliyor. Şimdi iki kategoride de neden gösterildiğini anlatayım. İkinci kategoriden yani akılcı yeniliklerden bahsetmek istiyorum. Max Payne daha önce hiçbir oyunda denenmemiş sinemada Matrix ile başlayan ve filmlerde bile daha yeni yeni vazgeçilmez olmaya başlayan bir sistem kullanıyor. Bu sistem, zamanı oyuncunun elinde olarak yavaşlatmayla bu sayede de aksiyonu ve heyecanı üst seviyeye taşımayı sağlıyor.
Bir örnekle anlatayım. Matrix’te Neo’ya bir sahnede ateş ediliyordu ve o da geriye doğru yatma hamlesi yaparak kurşunların birkaç tanesi hariç hepsinden kurtuluyordu. O anı bir hatırlayın. O anda film yavaşlıyor ve geçen kurşunların yarattığı ölüm tehlikesi heyecanı doruğa çıkarıyordu. İşte Max Payne (MP) bunu başarıyor. Oyunda kullanılan sistem sayesinde size verilen süre kadar zamanı yavaşlatabiliyor ve düşmanlarınızı öyle haklayabiliyorsunuz. Ayrıca oyundaki ara demolar da atmosferi inanılmaz etkiliyor. Mesela bir yere daldınız ve 3 düşman var. Zaten onları öldürene kadar oyunun sistemine hayran kalıyorsunuz bir de üstüne üstlük öldürdükten sonra son öldürülen adama kamera zoom yapıyor ve ölürken verdiği tepkiyi çekerken adamın etrafında dönüyor. Yani anlayacağınız tam bir aksiyon ziyafeti. Şimdilik bu kadar yeter kontrollerden bahsederken daha detaylı değineceğim bu olaya.