Filmin hem oyunculuklarıyla hem yönetmeniyle hem de senaryosuyla üst düzey bir gangster filmi olmasının yanı sıra, şahsen göze çarpan temel nokta, suç dünyasının ve bu dünyadaki isimlerin psikolojik durumlarının ustaca gözler önüne serilmesidir.
Geçmişten bugüne izlediğimiz filmlerin hemen hemen hepsi, ekseriyette izleyiciye bir mesaj verme kaygısı taşır. Yönetmenler, senaristler veyahut oyuncular, her ne kadar gerçekleştirdikleri projelerin tam anlamıyla bir mesaj kaygısı taşımadığını ifade etseler de, her sinema eseri, izleyicinin kafasında bir şeyleri değiştirmeye ya da yerleştirmeye çalışır. Lakin bunun dozu, filmden filme değişiklik gösterebilir. İçinde bulunulan toplumun gündelik problemlerinin temelinde yer alan suç ve suç örgütleri veya bir insanın yaşadığı ülkenin vatandaşlarıyla birlikte gerçekten “eşit” şartlarda hayatını idame ettirebilirliğinin eleştirisi, kısacası ideolojik bir ağızla var olan düzenin sorgulanması, eleştirel ve şiddet ağırlıklı filmlerin ekseninde yer alan maddelerden birkaçı olarak görülebilir. Hal böyle olunca, bu özellikleri taşıyan bir filmin zuhur etmesi için yönetmen koltuğuna oturacak favori isim deyince aklıma bir isim geliyor: Brian De Palma. Başrolde ise unutulmayacak bir yıldız: Al Pacino. Film de tabi ki 1983 yapımı “Scarface” (Yaralı Yüz) oluyor haliyle.
Kısa bir özet geçmek gerekirse; binlerce Kübalı devrim muhalifinin, F.Castro’nun emriyle A.B.D’ye göç etmesine izin verilir. Göç eden 120 bin kişinin içinde suçlu ve akıl hastası isimler de bulunmaktadır. Bu suçlu veya suç’a meyal kişilerin başında ise, bizi ilgilendiren isim olarak Tony Montana (Al Pacino) görünüyor. Genelde suç ve şiddet ağırlıklı filmlerin önemli mekânlarından biri olarak gördüğümüz Miami sahilleri, bu filmde de Tony Montana’nın bu dünyaya girmesine ve üst düzeye ulaşmasına ev sahipliği yapıyor. Eski bir Küba göçmeni olan ve uyuşturucu dünyasının önemli isimlerinden Frank Lopez’in (Robert Loggia) yanında kendini geliştiren T.Montana, daha sonra bu işin gereklerini oldukça profesyonel ve cesaretle yerine getiren bir karaktere dönüşüyor ve uyuşturucu dünyasının ilahı haline geliyor. Fakat her yükselişin bir de düşüşü olduğu bu filmde de teyit ediliyor. Hele ki bu yükseliş-düşüş diyalektiği, suç dünyası için söz konusuysa, bu ikilemin düşüş tarafı daha sarsıcı, yıkıcı ve çabuk olabilmektedir. Tony Montana’nın hayat hikâyesi de çarpıcı bir şekilde bu yıkımı gözler önüne seriyor kuşkusuz.
Filmin hem oyunculuklarıyla hem yönetmeniyle hem de senaryosuyla üst düzey bir gangster filmi olmasının yanı sıra, şahsen göze çarpan temel nokta, suç dünyasının ve bu dünyadaki isimlerin psikolojik durumlarının ustaca gözler önüne serilmesidir. “Dünya senindir!” söylemi çerçevesinde verilmek istenen mesaj, sadece bir adamın kendi hedefleri doğrultusunda gerçekleştirmek istediklerini daha da fişeklemek için kullanılan bir uyarıcı olarak görülmemeli aslında. İçinde bulunduğumuz sistemin birçok organını da, bu söylem ayakta tutuyor diyebiliriz. Özellikle “reklamcılık” sektörünün bugün bu kadar gelişmiş olması ve insanları bir nevi “Dünya senindir!” mesajı çerçevesinde hedef alması, filmde aktarılmak istenenle çok da ayrı bir durumu ifade etmiyor aslında.
Filmin biraz da sinematografik özelliklerine bakalım. Şunu anladığımı söyleyebilirim ki, suç ve şiddet yüklü filmlerde yönetmen olarak favori isimleri saydığımda, ilk üç kişiden biride Brian De Palma oluyor kuşkusuz. Hikâyeyi ele alış tarzından da ayırt edilebilecek bir üsluba sahip olması, filmlerinin kült haline gelmesinde önemli bir paya sahip. Tony Montana karakterine hayat veren Al Pacino’nun performansının da tam anlamıyla kendisine yakışır bir nitelikte olduğunu belirtmek gerek. Filmde bir testere sahnesi var ki, izleyiciye verdiği gerilim hissiyle ve kendisinden sonra gelen filmlere örnek teşkil edecek cinsten.
Tüm bu saydığımız özelliklerle birlikte “Scarface”in (Yaralı Yüz), sadece bir mafya içi hesaplaşma filmi olarak görülmemesi gerekiyor. Ele aldığı konu ve vermek istediği mesaj çerçevesinde değerlendirildiğinde, başka birçok şeyinde göze çarptığı görülebilecektir. Filme bu zaviyeden bakabildiğimizde, değerinin bir kat daha arttığını da görebileceğiz şüphesiz.