pvp serverler,pvp server,pvp serverlar,private serverlar,private serverler,private server,metin2

Sizleri Neler Bekliyor ?
-Foruma Üye Olarak Yeni Arkadaşlıklar Edineceksiniz.
-İnternette Zaman Geçirecek Bir Alanınız Olucak Ve Eğleneceksiniz.
-PvP Server Tutkunuysanız Pvp Serverlerde Yenilikleri Takip Ediceksiniz.
-Yeni Açılan Serverleri Anında Bulacaksınız .
-Gmlik Adaylığı Koyacaksınız.Serverinizi Tanıtacaksınız.
-Pvp Serverler Hakkında Herşey Bu Forumda Olucak.
-ÜYE OLURSANIZ FORUMDAKİ REKLAMLAR GÖZÜKMEZ
Bunlardan Yararlanmak İçin Sizden Tek İsteyimiz Üye Olmanız Yada Giriş Yapmanız.


knighT online Hikaye .. 30us3s8
Lütfen Foruma FİREFOX İle Giriniz !



Join the forum, it's quick and easy

pvp serverler,pvp server,pvp serverlar,private serverlar,private serverler,private server,metin2

Sizleri Neler Bekliyor ?
-Foruma Üye Olarak Yeni Arkadaşlıklar Edineceksiniz.
-İnternette Zaman Geçirecek Bir Alanınız Olucak Ve Eğleneceksiniz.
-PvP Server Tutkunuysanız Pvp Serverlerde Yenilikleri Takip Ediceksiniz.
-Yeni Açılan Serverleri Anında Bulacaksınız .
-Gmlik Adaylığı Koyacaksınız.Serverinizi Tanıtacaksınız.
-Pvp Serverler Hakkında Herşey Bu Forumda Olucak.
-ÜYE OLURSANIZ FORUMDAKİ REKLAMLAR GÖZÜKMEZ
Bunlardan Yararlanmak İçin Sizden Tek İsteyimiz Üye Olmanız Yada Giriş Yapmanız.


knighT online Hikaye .. 30us3s8
Lütfen Foruma FİREFOX İle Giriniz !

pvp serverler,pvp server,pvp serverlar,private serverlar,private serverler,private server,metin2

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

pvp serverler,pvp server,pvp serverlar,private serverlar,private serverler,private server,metin pvp server

pvpserverler.forumclan.com  Üye sayımız +105.000 / Aramıza Hoşgeldiniz !

2 posters

    knighT online Hikaye ..

    FiqhTs
    FiqhTs
    Bronze Master
    Bronze Master


    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 207
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 31/12/09

    knighT online Hikaye .. Empty knighT online Hikaye ..

    Mesaj tarafından FiqhTs Paz Ocak 10, 2010 10:56 am


    Cesaretle savaşırsınız, onurla savaşırsınız... Peki aslında ne için savaşırsınız?


    Savaşımızı, şövalyelerimizin neden savaştığını anlayabilmek için
    çoğunluğun unuttuğu bazı gerçekleri yeniden gün ışığına çıkarmalıyız.
    İçinde bulunduğumuz savaşın kökleri evrenin başlangıcına dek uzanıyor.
    Ne de olsa dünya hep bugünkü gibi bir yer değildi.

    Bizim zaman diye adlandırdığımız dönemden önce yalnızca mistik bir
    boşluk vardı ve bu boşlukta çok eski, hiçbir özel şekli olmayan
    enerjiler dolanıyordu. Bilinmeyen bir sebeple bu eski enerjiler yavaş
    yavaş biçim kazanmaya başladı. Bu cisimleşme/maddeleşme sırasında çok
    özel bir güç bilinç kazandı.


    Logos adındaki bu gücün tek amacı kendi yansımasını
    yaratmaktı. Yüksek dağları, derin vadileri ve masmavi gökyüzü ile
    Carnac dünyasına ilk şekil veren o oldu. Sonra, kayaları yontması,
    vadileri ve okyanusları doldurması için suyu getirdi. En sonunda dünya
    mistik boşlukta turkuaz renkli bir mücevher gibi salınan muhteşem bir
    yere dönüştü. Ancak, Logos tatmin olmamıştı. Yarattığı nehirlerin,
    okyanusların ve göllerin ihtişamına tanıklık edecek birilerinin olması
    gerektiğini hissediyordu. Kayalar ve dağlar tek başlarına görkemliydi
    fakat hiçbirinde hayat yoktu.


    Logos, dağları yapmak için kullandığı enerjiden artanlar ile
    hayatı yarattı. Artık suda yüzen balıklar ve toprakta yetişen ağaçlar
    vardı. Ardından yeryüzünde hayvanlar belirdi ve gökyüzünde kuşlar
    süzülmeye başladı. Logos, son olarak, kendisine benzeyen insanları
    yarattı. İnsanlar, Logos gibi, dünyayı kendi ihtiyaçlarına göre
    şekillendirme gücüne sahipti.


    Bir süre herşey yolunda gitti. Logos, insanlar onu Tanrı diye
    adlandırıyordu, durumdan memnundu; yarattıkları ise kendilerine
    bahşedilen dünyanın tadını çıkarıyordu.


    Oysa yakında hepsinin huzuru bozulacaktı.


    Yansıması olan insanları yaratma telaşı içinde Logos, bir
    enerji parçasına biçim vermeyi atlamıştı. Unutulan bu parça, yüzyıllar
    boyunca, karanlık bir vadide güzel bir cisme dönüştürüleceği anı
    bekledi durdu.


    Başlarda oldukça sabırlıydı.


    “Logos’un benim için özel bir planı vardır.” diye düşünüyordu. “Belki de beni neye dönüştüreceğine henüz karar vermedi.”


    Uzun bekleyişin sonunda, biraz ilgi gördükten sonra terkedilen
    her bilinçli varlığın yaptığı gibi, sabrı tükendi ve öfkesi kabarmaya
    başladı. Logos’unkine benzeyen bilinci sayesinde, unutulan bu enerji
    parçası yavaş yavaş kendine biçim vermeyi başardı. Üstelik insanlar
    gibi sınırlı bir şekli yoktu, aksine her değişimde insanların
    sınırlarının ötesine geçiyordu. Değiştikçe daha da güçleniyor,
    unutulduğu için duyduğu öfke gitgide büyüyordu.


    Logos, Unutulan’ı nihayet hatırladığında çok geç olmuştu.
    Unutulan, kendine Pathos adını veren bir varlığa dönüşmüştü. Logos’un
    gücüne kafa tutacak kadar kuvvetliydi, fakat içinde ondaki merhametin
    zerresini taşımıyordu. Aksine, Logos’un özenle yarattığı herşeyi
    mahvetmek için yanıp tutuşuyordu. İntikam almak uğruna yaptığı ilk
    hamle dünyaya Değişim getirmek oldu.


    Pathos’un getirdiği Değişim yüzünden dört mevsim, gece ile
    gündüz, hayat ve ölüm ortaya çıktı. Pathos için bu yeterli değildi,
    kendisinin duyduğu acıyı ve terkedilmişlik hissini Logos’un da
    tatmasını istiyordu. Pathos, bir avuç kumu aldı; her bir kum tanesine,
    ileride insanlığın günahları olarak anılacak, en karanlık duygu ve
    dürtüleri doldurdu. Ardından her bir zerreyi alıp insan doğasına ekti.
    İnsanlar Logos’tan uzaklaşmaya ona yüz çevirmeye başladı. Hükmetmeye ve
    yok etmeye yarayan hırsı, şehveti ve arzuyu tatmışlardı.





    TanRıcann Teßessumu
    Pathos’un
    ölümü getirmesiyle Logos’un dünyanın görkemli varlığının sonsuza dek
    süreceği yönündeki hayali yıkıldı. Çünkü, Logos’un sadece yaratma gücü
    vardı, yenileme gücü yoktu. Böylece, Pathos’un öyle bir niyeti olmadığı
    halde, hayat ve ölüm arasındaki ayrım yeni bir varlığın ortaya
    çıkmasına neden oldu. Ölenlerin geride bıraktığı enerjilerden yeni
    hayatlar yaratma görevi yeni tanrıya, Hayat Tanrıçası Akara’ya verildi.


    Akara her canlı ile devamlı bir ilişki içindeydi. Yaşlanıp
    ölenleri gözetir, onların yerini gençlerin almalarını sağlardı. Dünya
    üzerindeki canlıları Logos’un anlayamadığı bir şekilde anlamayı
    başarıyordu. Kendisine hiç saygı göstermedikleri halde canlıları ona
    aitlermiş gibi seviyordu. Zaman geçtikçe, üzüntü içindeki Logos’un
    onlardan uzaklaştığını fark etti; yarattıklarının değiştirilmesine
    özellikle ölmesine katlanamayan Logos onları ihmal etmeye başlamıştı.
    Akara, yaratıcı rehberlik etmediği sürece hayatın verimli
    yaşanamayacağını biliyor, üzülüyordu.


    Bazen insanlar şöyle dua ediyordu:


    Biz senin çocuklarınız,
    Unutmuş olsan da
    Terketme bizi asla.


    “Belki,” diye düşündü Akara. “Belki bu çocuklara kendi çocuklarım gibi sahip çıkmalıyım.”


    Logos, Akara’nın niyetini anladı; yarattıklarını tamamen
    kaybetmekten korktuğundan sorumluluklarını yerine getireceğine dair
    Akara’ya söz verdi. Tanrıça bir süreliğine rahatlamıştı.

    Tam Logos sözünü tutmak üzere işe koyulduğunda Pathos yeniden ortaya
    çıktı. Bu defa, Logos’un en başta yarattıklarından birini, Logos’un
    üzerinde ilk kez rüzgarı hissettiği, bulutlara ilk kez dokunduğu
    dağları yok etmeye karar vermişti. Pathos, Carnac’ın çekirdeğinin
    derinliklerinden ateşi çağırdı; çok sevdiği dağlarının yıkılması
    karşısında dehşete kapılan Logos Pathos’u durduramadı. Yok edici
    alevler ormanları tutuşturmuş, nehirleri kurutmuştu. İnsanlar tanık
    oldukları felaket karşısında çaresizdi, pek çoğu hayatını kaybetmişti.


    Logos derin bir kederle yeniden kabuğuna çekildi, artık ona ait olmayan dünya ile ilgilenmiyordu.


    Bu defa Akara, Logos’un sorumluluğunu üstlenmekte kararlıydı.
    Ancak Logos’un kolay vazgeçmeyeceğini biliyordu. Hayatın
    sürdürülebilmesi için, dünyayı zayıf yürekli Logos ve acımasız
    Pathos’tan kurtarmak üzere bir komplo düzenledi.

    Akara’nın bu arzusu yeni bir Tanrı’nın yaratılmasına neden oldu:
    Cypher. Yeni Tanrı, yıkım ve aldatmacadan başka bir şey bilmiyordu.

    Akara, Logos’un yanına gidip ona yeni Tanrı’dan bahsetti. “Yok etme
    gücü var, ne daha fazlası ne daha azı. Onun gücünü kullanarak
    Pathos’tan kurtulabilirsin.”


    Akara’nın anlattıklarını dinleyen Logos sevinç içinde Cypher’ı
    aramaya koyuldu. Dünyayı yeniden eski haline getirme hayalleri ile
    oradan uzaklaşırken Tanrıça’nın yüzünde beliren tebessümü göremedi.






    knighT online Hikaye .. Story_title_03_tr


    Cypher, Logos’un beklediği gibi bir Tanrı çıkmadı. Yine de Logos, Hayat Tanrıçası’na güvenip Cypher’dan yardım istedi.


    Elbette Logos, Akara’nın çoktan Cypher’a gidip ona diğer iki Tanrı’yı
    nasıl yok edeceğini anlattığından haberdar değildi. “Önce Pathos’un
    öldürmelisin.” diye Cypher’a tavsiyede bulundu. “Logos idealist ve
    zayıf olandır; onu daha sonra da öldürebilirsin.”


    Pathos ile yapılacak karşılaşma için hazırlanmaya başlayan
    Logos etrafındaki bulutları toplayarak bir kılıç yaptı. Buluttan kılıcı
    o kadar güzel biçimlendirmişti ki keskin aletin öldürücü özelliği adeta
    maskelenmişti. Yaptığı kılıcı Cypher’a verdi ve birlikte Pathos’un
    yaşadığı Carnac’ın en karanlık vadisine doğru yola koyuldular.


    Onlar yaklaşırken Pathos gölgelerin arasından sıyrıldı ve
    ağaçtan yapılmış sihirli mızrağını üstlerine fırlattı. Mızrak adeta
    çevresine hayat enerjisi yayıyor, beraberinde sükunet taşıyordu. Böyle
    bir silahı ancak bir tek kişi yapabilirdi, silahı yapan Tanrıça onları
    uzaktan seyrediyordu.


    Dövüş çok hızlı ve şiddetli sürüyordu. Dövüşçüler tek kelime
    etmeden mücadele ediyordu. Cypher parlak kılıcını havaya kaldırdı,
    Pathos ardı ardına gelen hamleleri savuşturmayı başardı. Dövüşü izleyen
    Logos, Pathos’un hak ettiği sona kavuşması için sabırsızlıkla
    bekliyordu. Silahları ile yenişemeyen iki Tanrı, zafer kazanmak için
    özel güçlerini kullanmaya başladı. Önce Pathos, güneşi ve yıldızları
    ortadan kaldırarak dünyayı karanlığa boğdu. Cypher bir an için kör
    oldu. Pathos mızrağını ileri fırlattı, rakibinin omzunu sıyırıp geçen
    mızrak yeşil bir ışık saçtı. Mızraktan yayılan yeşil ışık Cypher’ın
    görmesine ve Pathos’un sol kolunu kesmesine yetti.


    Pathos acıyla bağırarak dizlerinin üzerine çöktü; yaşam gücünü
    kaybediyordu. Cypher ve Logos zafer sevinciyle birbirlerine bakarken
    Pathos ve Cypher arasında belli belirsiz bir değişim gerçekleşti. Dış
    görünüşleri değişmemiş olsa da yaşam güçleri ikisinin bedeni arasında
    yer değiştiriyordu. Pathos, -sihirli değiştirme yeteneği- sayesinde
    artık Cypher’ın bedenindeyken Cypher’ın ruhu az evvel yaraladığı mağlup
    bedene hapsolmuş yatıyordu.


    Çok acı çekmesine rağmen Cypher’ın ruhu ölüme direniyordu.
    Mızrağı hızla fırlattı ve daha önce kendisine ait olan bedene sapladı.
    O sırada Pathos beden değiştirmeyi akıl edişini kutlamakla meşgul
    olduğundan mızrağı fark etmedi. Sihirli mızrak Tanrı’nın kalbine
    saplanıp onu yok etti.


    Pathos ölmüştü, Cypher ise ölmek üzereydi. Cypher, artık
    güçlerinin yok etmekle sınırlı olmadığını hissediyordu. Ruhların
    değişimi nedeniyle, biraz çaba gösterirse o da bir zamanlar Pathos’un
    yapabildiği gibi değişime yol açabilirdi. Yeni yeteneğiyle önce kesik
    koluna odaklanarak akan kanı durdurdu. Daha sonra tendon ve kemiklere
    yoğunlaşarak onların büyümesini ve yeniden kesilen uzvun şeklini
    almasını sağladı.


    Tamamen iyileşince ayağa fırladı, yeni gücünü herkesin duyması için bağırdı: “Yeniden doğdum! Artık eşsizim, korkun benden!”


    Güç gösterisinde bulunmak için vadiyi paramparça ederek bir
    tapınak inşa etti. Ancak bu tapınak taştan değil camdan yapılmıştı.
    Keskin kenarları dört bir yana ışık saçıyordu.


    Zamanla insanlar tapınağa hayranlıklarını sergilemek,
    yaratıcısı yeni ve güçlü Pathos-Cypher’a saygılarını göstermek amacıyla
    buraya akın ettiler.


    knighT online Hikaye .. Story_title_04_tr


    Pathos ve Cypher arasındaki dövüş ve Pathos- Cypher varlığının ortaya
    çıkışı Carnac’ta birtakım değişimlere yol açtı. Çiçekler kokularını
    kaybetti, ani mevsim değişiklikleri baş gösterdi ve yeraltı suları
    kahverengi adeta paslı akmaya başladı. Üstelik yakında başka
    değişiklikler de görülecekti.


    Bu değişikliklere yol açan Pathos-Cypher’ın yaptıkları
    değildi. O, insanların kendisine gösterdiği ilginin tadını çıkarmakla
    meşguldü.

    Böylece aradan yıllar geçti ve insanlık 6 büyük krallığa bölündü: Çölde
    kurulu savaşçı Hellsgarem, çelik gemileri ve limanları ile Bluegrant,
    beyaz şehir Anrdeam, muhteşem mahsulleri ile ünlü Planisad, ticaret
    merkezi Brisbia ve tüm krallıkların en uzak ucunda bulunan El Morad.


    Krallıklar oluşurken, dünyada meydana gelen değişimler
    yalnızca mevcut yaratıkları değil başka şeyleri de etkiledi. Kurda ve
    ayıya benzeyen ama onlardan çok daha korkunç ve vahşi olan devasa
    yaratıklar görülmeye başlandı, üstelik sayıları her geçen yıl
    artıyordu. Daha şaşırtıcı olanı da taş ve sihirden yaratılmış
    varlıklardı. En kötüleri ise tüm hayatı kendi anladıkları düzeye
    (ölmemeye) getirmeye çalışan zombilerdi.


    Cehennemden gelen yaratıkların sayısı o kadar artmıştı ki
    yüksek duvarlar ile çevrili, sadık muhafızlarla korunan şehirler bile
    onlara karşı koyamıyordu. İlk düşen krallık Planisad oldu, böylece
    yiyecek sıkıntısı baş gösterdi. Kısa süre sonra, Brisbia ve Arrdeam
    kaybedildi. Ulu barbar krallığı Hellsgarem bile hayatta kalamadı,
    krallığın düşüşünü görmektense şehri kendileri yakmayı tercih ettiler.
    Buradan kurtulanlar, şehirlerinden kaçıp El Morad’a gitmekte olan
    Bluegrant gemilerine sığındılar.


    El Morad kralı Manes sığınmacıları koşulsuz kabul etti. Gücü
    yerinde olanlar, henüz saldırıya uğramayan tek şehrin savunmasını
    kuvvetlendirmek üzere orduya alındılar. Yeni savaş alanları inşa
    edildi, gerekli malzemeler temin edildi ve yeni silahlar yapıldı. El
    Morad halkı şehirlerini kaybetmemeye kararlıydı, kendi şehirlerini
    bırakıp kaçanlarsa yeni evlerini bağlılıkla savunmaya hazırdı. El Morad
    insanlığın son kalesiydi. Kaybedilirse insanlığın sonu olurdu.


    knighT online Hikaye .. Story_title_05_tr


    Yedi uzun yıl boyunca ölmeyen yaratıklar ve canavarlarla savaştılar.
    Kral Manes, yıllarca dualarına kulak vermeyen, olanlara seyirci kalan
    tanrılara yakarıp durdu. İnsanlar hala direniyor hatta güçlenmeye
    başlıyordu.


    Savaşın ilk iki yılı geçtiğinde El Morad sakinleri saldırılara
    alışmıştı. Direnişleri sağlamdı, savaş tekniklerini geliştirmişlerdi.
    Sonunda, güvenli duvarların arkasından çıkmaya bile cesaret ettiler.
    Onlara metal ve ağaç sağlayan şehrin ardındaki dağların arasından
    geçitler açıp silahlı birliklerini ormanlara gönderdiler ve toprağı
    ekmeye başladılar. Başlangıçta ürün yetiştirmek zor oldu, ancak zamanla
    insanları dağlara veya yeraltına yerleştirerek mahsul ekimi için şehrin
    güvenli duvarları arasında boş alanlar yaratmayı başardılar.


    Üçüncü yılda, artık tecrübe kazanmış olan askerler sadece
    saldırıları geri püskürtmeyi beklemekten vazgeçip canavarları avlamaya
    başladılar. Savaşçılar evlerine kahramanlık ve zafer hikayeleri ile
    dönüyordu. Bu savaşçılar daha sonra biraraya gelerek Şövalyeler olarak
    bilinen birliği oluşturdular. Şövalyeler, El Morad dışında yaşar ve
    hayatlarını görevlerine adardı, bazıları sihir yapmayı ve şifa ilmini
    bile öğrenmişti. Böylelikle yıllar geçti ve şövalyeler güçlenerek
    varlıklarını sürdürdü.


    Savaşın yedinci yılının son gecesinde, olağanüstü bir şey
    yaşandı. El Morad üzerine kızıl yağmur yağmaya başladı. Uzaklarda
    beliren yeşil bir sis tabakası şehre doğru sürükleniyordu. Ürkütücü bir
    ses duyuldu, insanlar ilk kez kapılara doğru kaçmaya başladılar.
    Hiçbiri korktuğunu inkar edemezdi.


    Kral Manes son bir umutla tanrılara yalvardı.


    Tanrılardan biri sesine kulak verdi. “Benden dileğin nedir?”


    “Halkım her gün ölüyor. Lütfen bize yardım edin.”


    “Yardıma ihtiyacınız yok.”


    “Fakat halkım her gün ölüyor. Şimdiyse bu korkunç yağmur ve sis
    baş gösterdi. Halkım sonumuzun geldiğini düşünüyor. Nasıl yardıma
    ihtiyacımız olmaz?”


    “Yardıma ihtiyacınız yok.”


    Halkının kurtuluşunu sağlamakta kararlı olan Kral yalvardı.
    “Fakat siz güçlüsünüz! Siz dilerseniz herşey yoluna girebilir. Biz
    sizin aciz kullarınız.”


    “Kullar da felaketlerden nasibini alır, siz benim kullarım
    olacaksınız. Bugün dualarınızı kabul etmek için değil sonunuzun
    yaklaştığını haber vermek için ortaya çıktım.”


    Kral öfkelenmeye başladı. Tanrı’ya bağırma cüretini göstererek
    “Eğer bize yardım etmeyecekseniz biz o sonu hep birlikte
    karşılayacağız.” dedi.


    Tanrı çoktan gitmişti. Kral hangi Tanrı ile konuştuğunu bile
    bilmiyordu. Ona cevap veren Logos muydu? Yoksa Akara ya da Pathos-
    Cypher mı?


    knighT online Hikaye .. Story_title_06_tr


    “Yapabileceğimiz bir şey mutlaka vardır” dedi konsey üyelerinden biri, alnındaki teri silerek.


    Yanında duran başka bir üye esnemesini güçlükle bastırdı. Vakit öğleyi
    geçmişti; liderler, Tanrı’nın Kral’a karşılık verdiği dün geceden beri
    aynı konuyu tartışıyordu.


    Planisad şehrinden bir Lord ayağa kalkıp söz aldı ve şehre
    yaklaşan yeşil sisten kurtulmak için kaçmayı önerdi. “Burada kalıp o
    korkunç, tüyler ürpertici sisin bizi yutmasını bekleyemeyiz.” dedi.

    Keşfe gönderilenlerden geri dönen olmamıştı, bu nedenle Lord hala vakitleri varken kaçmanın en iyisi olduğuna inanıyordu.


    Diğerleri öneriye itiraz etti, çünkü herkesi şehirden çıkarmak günler
    sürerdi ve şehrin güvenli duvarlarının dışında kaçmaya çalışırken sise
    yakalanma ihtimalini göze alamazlardı.


    Cesur bir Erenion “Tanrı’yı öldürürsek herşey düzelir.” diye
    atıldı elini havaya savurarak. O sırada kadehini doldurmakta olan zayıf
    hizmetkarı neredeyse deviriyordu.

    Bir Barbar “Evet.” diye bağırarak onayladı. “Daha önce de kaçtık ama
    buraya gelip direndiğimiz için kurtulabildik. Daha önce de savaştık,
    yine savaşalım. Savaşalım. Bırakın gelsinler.”


    Konsey kargaşa içindeydi. Tanrı ile savaşma önerisi ilk kez
    sunulmuyordu. Çoğu tek çözümün bu olduğunu düşünse de hiçbiri savaşmaya
    istekli değildi.

    “Sen delirdin mi?” diye bağırdı biri. “Cypher bir TANRI!”


    “Tanrı olan Pathos, aptal! Gözünü aç!”


    Soylu olmayan üyelerden biri, kendisi başka yararlı özelliklerinden çok
    kitap okumasıyla bilinirdi, “ Ben bu olayın arkasında başka bir Tanrı
    olduğundan şüpheleniyorum.” dedi.


    Kral ayağa kalkıp konseye seslendi. “Kalacağız, fakat savaşmayacağız. Şövalyelere haber salın.”


    knighT online Hikaye .. Story_title_07_tr


    Atlı şövalyeler halkın sevinç çığlıkları eşliğinde kalenin
    kapısından içeri girdi. Kurtarıcılar, efsanenin kahramanları gelmişti.
    Keskin kılıçları ve parlak zırhları ile eski hikayelerdeki kahramanları
    andırıyorlardı. Onları gören hiç kimse yenilebileceklerine inanmazdı.


    Yaklaşık üç yüz şövalye Tanrı’yı aramaya koyuldu. Efsaneye
    göre, tanrılardan biri çok uzun zaman önce yaptığı camdan bir tapınakta
    yaşıyor ve tüm ihtiyaçları inananları tarafından karşılanıyordu.


    Ellerinde çocuklara anlatılan hikayelerden başka ipucu olmayan
    şövalyeler atlarını vahşi ormanlara sürdüler. Nadiren karşılarına çıkan
    bir kaç kötü yaratığı öldürerek yollarına devam ettiler. Şövalyelerin
    her zaman avladığı bütün o kötü yaratıklar birdenbire ortadan kaybolmuş
    gibiydi.

    Bir gece şövalyelerin üzerine ağır bir yorgunluk çöktü ve hepsi derin
    uykuya daldı. Düşlerinde vadinin kıyısında insanların bulunduğu bir yer
    gördüler. Bazıları, uykunun tesiriyle, aradıkları yere geldiklerini
    sandı. Yaklaştıkça, insanların yüzündeki umutsuzluğu, yorgunluğu ve
    tarifsiz kederi gördüler. Düş gören şövalyeler gerçeğe uyanmaya
    başlamıştı. Burası Tanrı’nın eviydi, insanlar da ona tapan inananlar
    değil Tanrı’nın köleleriydi. Tapınağa iyice yaklaştıklarında
    görmedikleri halde varlığını hissettikleri bir el görüşlerini kapattı.
    Böylece rüyadan uyandılar, ama sabaha dek yerlerinden ayrılmadılar.

    Gördükleri rüya yüzünden tedirgin olsalar da şövalyeler hala son derece
    kararlıydı. Üstelik yeni bilgiler edinmişlerdi. Batıya doğru harekete
    geçtiler, aradıkları yerin o yönde olduğunu biliyor gibiydiler. Rüyanın
    etkisiyle zihinlerinde ve kalplerinde uzun zaman önce unutulmuş bir dua
    dillenmeye başladı.


    Biz senin çocuklarınız
    Uzun zaman unutmuş olsan da
    Terketme bizi asla.


    knighT online Hikaye .. Story_title_08_tr


    Şövalyeler, durmaksızın, günlerce at sürdüler. Ne kendileri ne
    de atları açlık ya da yorgunluk hissediyordu. Hepsi rüya sayesindeydi.
    Ve dua.. Onlara güç vermişti. O muhteşem manzara ile karşılaşıncaya dek
    yola devam ettiler. Karşılarında elmas gibi parıldayan muazzam bir
    tapınak duruyordu. Rüyalarında görmüş olmaları bile onları bu göz alıcı
    manzaraya hazırlamamıştı.

    Ancak tapınakla aralarında aşılmaz bir engel vardı. Gözle görünür bir
    engel değilse de atlar bir noktadan sonra ilerlemeyi reddediyordu.
    Atlarından inen şövalyeler bile o görünmeyen sınırın ötesine geçmeyi
    başaramıyordu. Sanki sınıra yaklaşınca onun ötesine geçme isteği
    kayboluveriyordu.

    Öğlen olduğunda hala karşıya geçebilen kimse yoktu, etraflarında bazı
    değişiklikler beliriyordu. Onları çevreleyen ormanlar ve çimenler tıpkı
    bir serap gibi kayboluyordu. Toprak hızla kuruyor ve çatlıyordu.
    Derken, üzerinde durdukları toprak ansızın ikiye ayrıldı ve şövalyeler
    açılan büyük yarığın içine düştü.

    Pek çoğu yaralandı, bazıları öldü. Hayatta kalanlarsa kendilerini,
    önceden karşılaştıkları ya da ilk kez gördükleri türlü canavarla dolu
    bir mağarada buldu. Ormandaki tüm kötü yaratıkların geldiği yer
    burasıydı.


    Yaratıkların üzerinde Pathos- Cypher duruyordu.


    Tanrının bir kafa işaretiyle tüm yaratıklar şövalyelere doğru
    saldırıya geçti. Şövalyeler ellerindeki kalkanları gövdelerine siper
    ederek daire oluşturdular, böylece hem düşmanı olabildiğince uzak
    tutacak hem de dairenin içindeki yaralı ve şifacıları
    koruyabileceklerdi. Şövalyeler usta savaşçılardı, ancak savaş ilerleyip
    sayıları azaldıkça amansız düşmanlarının saldırılarının sonu gelmeyecek
    gibi görünüyordu.


    Şövalyelerin sayısı ellinin altına indiğinde canavarlar
    saldırmayı bıraktı. Pathos-Cypher yaklaşırken onlar geri çekildi.
    Tanrı, sonlarına kavuşmadan evvel, ölümlülerin kendisini görmesini
    istiyordu. Tanrı’yı ilk kez yakından gören şövalyeler onun gerçekte
    nasıl göründüğünü öğrendiler. Devasa cüssesine rağmen yaşlı bir adamdan
    biraz halliceydi. Şövalyelerin beklediği gibi gaddar bir savaşçıyı
    andırmıyordu.


    Tanrı, “Hoş geldiniz, Şövalyeler. Yorgun olmalısınız.” diyerek onlarla alay etti.


    Şövalyeler karşılık vermedi. Onun yerine, kılıç kullanmakta
    usta olanlar seçtikleri hedefe doğru kılıçlarını savurdu. Mistik
    savaşçı güçlerine sahip olan şövalyeler son bir karşı saldırı için tüm
    güçlerini kullandı, yaratıkların üzerine alev ve yıldırım yağdırmaya
    başladılar. Saldırı o kadar şiddetliydi ki Pathos-Cypher canavarların
    ölümünü seyretmekten başka bir şey yapamadı. İnsanlar yenilmişti belki
    ama, ayakta tek bir canlı yaratık bırakmamışlardı. Hala hayatta olanlar
    yaratıklar da kan içinde çaresizce yerde yatıyordu. Şövalyeler Pathos-
    Cypher’ın etrafını çevirdi.


    Yalnızca fiziksel güç ve birazcık sihirle bir Tanrı’yı mağlup etmeye çalışmak düpedüz delilikti. Yine de denemeleri gerekiyordu.


    knighT online Hikaye .. Story_title_09_tr


    Pathos-Cypher kendisinin şövalyelerin kılıcından ve
    büyülerinden daha güçlü olduğunu biliyor ve korkmuyordu. Elinin bir
    hareketi ile öldürülen şövalyelerin cesetleri canlandı ve bir zamanlar
    kardeşi oldukları savaşçıların üzerine saldırdı. İlk zombi kılıcını
    kavradığında hayatta olan Şövalyelerin zihninde bir dua canlandı.

    Yeniden, rüyada öğrendikleri duayı okumaya başladılar.


    Biz senin çocuklarınız
    Uzun zaman unutmuş olsan da
    Terketme bizi asla.


    Öldürülen kardeşleri birer birer canlanıyor ve onlara karşı
    silahlanıyordu. Şövalyeler, hayatlarında ilk kez hem böylesine korkuyor
    hem de böylesine umut besliyordu. Dua etmeyi sürdürdüler.


    Biz senin çocuklarınız
    Uzun zaman unutmuş olsan da
    Terketme bizi asla.


    Ağızlarından dökülen sözcükler mağara duvarlarında yankılanıyordu.


    Seninle yeniden bir olduk biz
    Artık duyabilirsin sesimizi,
    Dualarımıza kulak ver.


    Dualara kulak asmayan Pathos-Cypher daha şiddetli saldırdı, şövalyeler hala direniyordu.


    Sona yaklaşmaktayken,
    Ezele kavuşmayı arzuluyoruz,
    Bizi evimize kabul et.


    Gökyüzünde yıldırım gibi bir ışık belirdi. Yaratıcı Logos
    kutsal yayını çıkardı ve kurtuluş için edilen dualardan aldığı yaşam
    enerjisi ile dolu sihirli okunu fırlattı. Ok, inançsız Pathos-
    Cypher’ın kötü kalbinden saplandı.

    Pathos- Cypher son nefesini verirken Şövalyeleri lanetledi. “Bana eziyet eden herkes benim siyah kanımla lanetlensin!”


    Logos’un korumadığı gözleri kör edecek bir parlaklıkla Pathos- Cypher ışığa karıştı ve mistik boşluğa gönderildi.


    Sevgi dolu iki ses duyuldu sonra. “Çok uzun zamandır size kavuşmak, size dönmek için yol alıyorduk. Eve hoş geldiniz.”


    Bazı şövalyelerin dudaklarından şu isim döküldü: “Logos.”


    İçlerinden bazıları farklı bir ismi mırıldandı. “Akara.”

    knighT online Hikaye .. Story_title_10_tr


    Pathos- Cypher’ın ölümü ile kızıl yağmur dindi, yeşil sis dağıldı.
    Zafer kazanan şövalyeler El Morad’ı kutlama yaparken bulmak umuduyla
    evlerine döndüler. Yedi yıl süren savaş nihayet onların zaferi ile
    noktalanmıştı. Ulu şövalyelerin hikayeleri insanlar arasında çabucak
    yayılmıştı. Logos ve Akara adına tapınaklar inşa edildi. Alimler bu iki
    Tanrı’yı neyin biraraya getirdiğini tartışıyordu. Bu birliğin
    gerçekleşmesini sağlayan ne olmuştu?


    İnsanlık yeniden gelişmeye başladı ve herkes Pathos- Cypher’ın korkunç lanetini unuttu.


    Artık barış sağlanmıştı, insanlar şehirlerden ayrılmaya
    başlamıştı. Başlarda, bir zamanlar onları koruyan duvarların ve
    siperlerin yakınında küçük çiftlikler kuruldu. Ardından ekilen alanlar
    genişlemeye, çeşit çeşit mahsuller yetiştirilmeye başlandı. Çiftçilere
    destek olmak için köyler kuruldu. Nüfus bu yerleşim birimlerine doğru
    yayıldı ve medeni dünya hızla büyüdü.


    Ancak, El Morad topraklarında barış uzun sürmeyecekti.


    Yeni bir hayata başlayan şövalyeler çocuk sahibi de oldular.. bu çocuklar Pathos- Cypher’ın lanetli siyah kanını taşıyordu.


    Siyah kandaki kötülük insanları hastalanmasına yol açtı ve
    krallıkta salgın hastalık baş gösterdi. Salgının sebebini öğrenen
    insanlar öfkeden deliye döndü. Etrafa korku salan bu çirkin çocuklardan
    bazıları ormana terk edildi, bazıları insanlardan saklanmak için şehrin
    karanlık, ıslak lağım borularına sığındı. Bu lanetli çocuklara
    Tuarekler adı verildi.


    El Morad rahipleri, Tuarek’lerin kötü olduğuna inanarak onları
    esir aldı. Şövalyelerin çocukları, ailelerinin kurtardığı şehirde, El
    Morad’da birer esir olarak yaşıyordu.


    Kısa bir süre sonra, Tuareklerden biri cesaret gösterip
    diğerlerine öncülük etmeye başladı. Sürekli korku ve utanç içinde
    yaşamak zorunda olmayacakları bir yerde toplanmaları için mücadele
    ediyordu. Tuareklere savaşmayı ve vahşi doğada nasıl hayatta
    kalacaklarını öğretti. Tuareklerin ruhani lideri olan bu kahramanın adı
    Zignon’du. Zignon önderliğindeki Tuarekler kuzeye doğru yol koyuldu.
    Yol boyunca, Pathos’un hala hayatta olan hizmetkarları ve onları takip
    eden El Morad askerleri ile savaşmak zorunda kaldılar.

    Çoğu zaman açlıkla ve soğuk hava şartları ile mücadele ederek kuzeye
    doğru giden Zignon’u takip ettiler. Dünyanın sonu olduğu söylenen
    Eslant dağlarını aştılar. Dağlardaki buzlu platoda Luferson Kalesi
    bulunuyordu. Burası Pathos’un yıkıma başladığı yerdi ve El Morad
    askerlerinden korunmak için uygundu, bu nedenle Zignon, Luferson Kalesi
    etrafına bir krallık kurdu. Krallığa, Karus ulusu adını verdi. Zorlu
    iklim koşullarına uyum sağlayamayan pek çok Tuarek burada hayatını
    kaybetti, hayatta kalanlar kendilerini böyle sefil bir yere getirdiği
    için Zignon’a öfke duyuyordu.


    Zignon, Tuarekleri kurtarması için Logos’a yalvardı, ancak
    Logos ona yanıt vermedi. Çünkü değişim geçiren bu yaratıkları Logos
    yaratmamıştı, o sadece insanları yaratmıştı. İnsanların çocukları ve
    kahraman şövalyelerin torunları oldukları halde Tuarekler gözden
    çıkarılmış ve yüz üstü bırakılmışlardı.


    Zignon’un dualarına cevap veren bir Tanrı oldu. İsmini
    söylemedi, gülümsemekle yetindi ve Zignon’a şöyle dedi, “Sonunda
    hayallerim gerçek oldu, artık benim de kendi çocuklarım var.”


    Gizemli Tanrıça’nın desteğini alan Zignon, El Morad’ı
    devirmek, kendisinin ve arkadaşlarının katlanmak zorunda kaldığı
    aşağılanmayı ve baskıyı onlara da yaşatmak için intikam yemini etti.

    Sonsuz Savaş böylece başlamış oldu.


    knighT online Hikaye .. Story_title_11_tr


    Karus ve El Morad arasında süren sonsuz savaşlarda birçok kahraman
    cesurca savaşarak öldü fakat hiçbiri Ronark’ın cesareti ve gücüne asla
    sahip olamadı. El Morad’ın en güçlü büyüleriyle donatılmış bu korkusuz
    kahraman, savaşlara her zaman en önde atılarak “Logos İçin!” diye
    haykırmasıyla tanınırdı. Ronark, karşısında durmaya çalışan tüm
    ahmaklara eşsiz büyülerinden tattırıp, onları bir daha dönmemecesine
    yok edebiliyordu. Fakat en güçlü kahramanlar bile ölümlü vücutlarıyla
    bazen kaybetmeye mahkumdur.


    Bu korkusuz kahramanın sonu olduğuna inanılan topraklar onun
    anısına “Ronark Toprakları” olarak adlandırılmıştı. Ancak herkesin
    bildiğinin aksine aslında Ronark yok olmamıştı! Tanrı Akara, Ronark
    karşısında çaresiz kalan Tuarek’leri izledikçe hiddetlenmiş ve Ronark’ı
    savaş sahnesinden kaçırarak sihirli bir küreye hapsetmişti. Ronark
    çaresizce tanrısı Logos’tan yardım dileyip durdu fakat haykırışları
    sanki sağır kulaklara gidiyordu. Her ne kadar Tanrısı O’nu terketmiş
    gibi gözüksede, Ronark’ın yüreğinde Logos için sakladığı inanç asla
    kaybolamazdı. En sonunda, bir gün Logos Ronark’ın rüyasında bir siluet
    olarak belirdi ve Ronark’ı içinde hapis tutulduğu sihirli küreden
    kurtulabilmesi için gereken büyüyle besledi. Aradan geçen uzun zamandan
    sonra, Ronark en sonunda sihirli kürenin tüm enerjisini içine
    çekebilmiş ve Akara’nın zulmunden kendini kurtarabilmişti. İçinde bir
    Tanrı tarafından bahşedilmiş en güçlü büyüyü barındıran Ronark artık
    bir ölümlü vücudundan sıyrılmış ve kendini yepyeni bir Tanrı olarak
    bulmuştu.


    Bugün, Ronark Topraklarında sonsuz savaş tekrar canlanıyor. El
    Morad ve Karus ırklarını birşey sanki tetikliyor. Dökülen kanların
    üzerinde eşsiz şekilde yankılanan bir ses, herkesin kulaklarında şu
    sözlerle çınlıyor:


    “Hazır ol Akara! Senin hilelerin beni savaşımdan kopardı ve
    senin büyün bugün beni bir Tanrı yaptı! Carnac, şovalyerin artık yeni
    bir Tanrısı var! Bugün herkes yerini almak ve savaşmak zorunda!”


    knighT online Hikaye .. Story_title_12_tr


    Ronark’ın dönüşümü ona ölümsüzlük verdi, fakat onu çok güçlü yapmadı.
    En güçlü Karus şampiyonları bir kerede hepsini öldürebilirdi, fakat bu
    sefer bir orduya karşı gelemedi. Taktik ve disiplinli çalışmayla,
    Karus, Ronark’ı yenmeyi başardı, fakat herseferinde bu kahramanın
    içindeki ölümsüzlük enerjisi tekrardan dirilmesini sağlamaktaydı. Her
    diriliş bir işkenceydi ve Ronark bu amansız acılara dayanmaya çalırken
    bir yandanda Logos’a olan öfkesi büyüdü. Hatta Cypher ve Pathos’un
    yoketme gücüne sahip olmayı bile arzuladı.


    Ronark Cypher ve Pathos’un yokedilmesinden sonra bu korkunç gücten
    arda kalanlardan yararlanabilmek için gizemli bir araştırmanın içene
    girdi. Gecelerce ve haftalarca araştırdı, ama arışı başarısızlıkla
    sonuçlandı. Sonra, bir gece, günışıgı tam doğmak üzere iken, aradığını
    buldu. Aslında düşündüğü gibi ulaşılması zor biyerde değil aksine
    ElMorad ordusunun herzaman savaştığı vadideydi. Ronark, büyük bir
    zevkle kükredi. Uzun zamandır ulaşmaya çalıştığı ve Karusu yokedecek bu
    güce artık sahipti. Bugün sonun başlangıcıydı.
    Güneş dağların arasından kendini gösterirken, Ronark savaş alanına
    doğru ilerlemekteydi. Karus ordusunu kışkırtmak için bağırıyor ve
    onları nasıl ezip, öldüreceğini ve ailelerine nasıl işkece
    çektireceğini haykırıyordu. Öfkesi dahada büyümüştü. Karus, Ronark’ı
    öldürmek için tekrardan hazırdı. Ona yaklaşırlerken, Ronark halkına
    döndü ve beklemelerini emretti. Dünyanın tanıklık ettiği bu büyük
    savaşa sahit olacaklardı.
    Ronark birkez daha öldürüldü.
    Dirilme acısı geçen seferkinden çok daha fazla artmıştı. Daha
    sonraki araştırmaarında Ronark aslında Cypher ve Pathos’un gücünden
    sadece çok küçük bir parça alabildiğini farketti. Hemen kendini
    toparladı ve Carnac dünyasına yayılmış bu gücün hepsini bulmak için
    araştırmaya girişti. Bütün güç bir ışık gibi bitkiler tarafından
    emilmiş ve bu bitkiler çeşitli canavarlar tarafından yenilmişti.
    Ronark, bu canavarların sadece yakalanmasının birşeyi
    değiştirmeyeceğini anladı. Hepsi öldürülmeliydi. Hemen adamlarına bu
    katliyamı başlatmaları için emir verdi. Adamlarının bu yardımıyla bu
    güce kavucağını biliyordu.
    Ronark’ın bu büyüyen gücünü farkeden Logos ve Akara, onu yenebilmek
    için yeni bir güc arayışı içine girdiler. Savaşlarda şu ana kadar hiç
    yenilmemiş genç bir savaşçı olan Girakon’u buldular. Ardream
    savaşlarında düşmanı karşısında yırtıcı ordusunun kontrolunu her zaman
    çok iyi kullanan ve ulaşılması zor bir güce sahipti.
    Girakon’un annesi ElMorad topraklarına gelen ilk Pury Tuareklerden
    biriydi. Herzaman ailesinin ve kendisinin herzaman bu yokoluşun
    kıyısında olduğunu bilerek yaşamıştı. Girakon halkını herzaman
    ElMorad’ın zorbalığından ve haksızlığından koruyacağına söz vermişti.
    Bu üstlerindeki laneti yoketmek için, ElMorad’ı yenerek zafere ulaşmak
    istiyolardı. Girakon aslında barıştan yanaydı, fakat bu Sharine
    Raids’ten önceydi. Annesi, yüzlerce kişi ile birlikte, zalimce
    öldürülmüştü. Girakon için artık intikam almanın zamanı gelmişti.
    Ronark’la karşılaşmak için, Akara Girakon’a ölümsüzlük verdi ve
    Logos’da kendi gücünü verdi. Girakon’a, Cypher ve Pathos’un gücünden
    arda kalanları bulması için emir verdiler. Bütün Karus’a, Girakon’un bu
    gücü emebilmesi için, canavaları öldürmesini emrettiler. Gücü çok hızlı
    artıyordu ve bu arayış sırasında hiç durmadan çalıştı.
    Heriki ElMorad ve Karus halkıda kimin tanrısı bu güçten daha çok
    toplayabilirse, savaşın kaderini o belirleyecek olduğunu biliyorlardı.
    Bu sonsuz savaş şiddetli ve intikam için yapılacak bir savaş olacak
    ise, ayakta durabilmek için büyük kuvvete ihtiyaç vardı. Kaybeden
    tamamen yokolacaktı.


    knighT online Hikaye .. Story_title_13_tr


    Her yetkin şovalye Pathos ve Cypher'in mahiyetinin kalıntılarını takip
    ederek katlettikleri yaratıklarla, hem Girakon hem de Ronark'ın hızla
    büyümesine yol açtı. Yine de bazıları kahramanların nasıl bu kadar
    güçlendiği konusunda kaygılıydı. Her kazançla Ronark başka hiçbir şeyi
    umursamadan, çılgınca büyüdü. Girakon, kendinden beklenmeyecek bir
    şekilde, kendi savaşçılarına karşı nedensiz saldırgan bir tavır
    sergiledi. Arka odalarda ve karanlık köşelerde kahramanların elde
    ettiği güçlerle ilgili çarpık ve yanlış birşeyler olduğu
    fısıldanıyordu.


    Ve sonunda Pathos ve Cypher'in son güçleride tükenmek
    uzereydi. Girakon ve Ronark birbirlerinden güç çalamayacak kadar eşit
    derecede üstün savaşçılardı. İkisi de kendilerinin ve halklarının
    kaderlerini belirleyecek olan son bir savaş öngörüyorlardı. Amansız bir
    kararlılıkla iki taraf da Moradon'a uçuştan sonraki en belirleyici olay
    olacağını bildikleri savaş için planlarını yaptılar.

    Haftalarca El Morad ve Karus orduları savaştı. İki ordu da Lunar
    vadisinin karşıt taraflarında toplanana kadar, Adream ve Ronark
    toprakları korkunç savaşlara ve iki tarafın birbirine karşı biriken
    nefretine şahit oldu. Hücuma geçtiklerinde attıkları naralar cennetten
    onları izlemekte olan Akara ve Logos'a bile ulaştı.


    Mücadelenin en can alıcı noktasında Ronark ve Girakon
    buluştular. İkisi de birbirini yakmak ve dondurmak üzere cehennem
    güçlerini topladılar, fakat bu gibi şeyler onları yok etmek için çok
    yetersizdi. Daha sonraki dakikalar ise yeri sarsıcı patlamaların, buz
    ve ateşten meydana gelmiş ruhani yaratıkların korkunç feryatlarından
    oluşan bir bulanıklıktı. Savaş ikisinin düellosunu merkez almaya
    başladı ve şiddetli bir girdapın içinde yavaşca devinen bir mücadeleye
    dönüştü.

    Daha sonra Ronark kritik darbesini savurdu. Girakon tökezledi ve bu
    anlık açık onun çöküşü oldu. Ronark, Girakon'un sahip olduğu bütün
    gücün salınmasına neden olan bitirici vuruşu yaptı. Ronark bu gücü
    kendine katarken üzerine bir degişiklik geldi. Karardı. Pathos ve
    Cyper'in kaybolmuş güçleri yeniden birleşti ve Ronark'ın bedeninde
    yeniden bilinç kazandı. Pathos-Cypher mevcudiyeti yeniden bir bütün
    olmuştu.


    Birden Pathos'un mesajcıları Ronark'ın çevresini sardı.
    "Sonunda seni bulduk efendimiz. Seni çok uzun zamandır arıyorduk. Emrin
    üzerine anti-enerjiyi bir araya getirdik. Moradon'daki Crystal'da senin
    talep etmeni bekliyor." Pathos'un yardakçıları eski efendilerinin ruhu
    tarafından çekilmişlerdi.

    Ronark bütün Adonis'in üzerinden duyulabilecek bir sesle seslendi,
    "Beni dinleyin, Carnac halkı! Bugün kendi haklı gücümü talep edeceğim.
    Moradon'a!"


    Vardığında Ronark doğruca şehrin ortasındaki dev kristale
    doğru yürüdü. İçinde bulunan enerjiyi kendine katmak için kullanan
    sihiri başlattığında mesajcılar belirdi. Onu durdurma girişimiyle,
    şovalyeler hattı kırıp Ronark'ı öldürmeyi umarak mesajcılara
    saldırdılar ama hiç sanşları yoktu.

    Devam eden kaosun ortasında Akara'nın soğuk sesi yankılandı, "Halkımı
    yok etmene izin vermeyeceğim. Bugün seni sonsuza kadar tutsak
    ediyorum!" Ve dünya ateşe dönüştü.


    çok sayıdaki volkanik taşlar Carnac'ın eski çekirdeğinden
    patladı ve hepsi Ronark'ın tepesine düştü. Hepsinin toplam gücü onun
    bile karşı koyması için çok fazlaydı ve Ronark ezici ağırlığın altında
    gözden kayboldu. Onu yanan sayısız tabakanın içinden yüzeyin
    aşağısındaki derinliklerine doğru sürüklediler.


    Kısa süre sonra Akara, Ronark'ı hapsedicek olan canlı toprağı
    döktü. Fakat aceleyle volkanik taşların da takip etmesini emretmeyi
    ihmal etti. Başlarında yönlendirecek kimse olmadığından dolayı Moradon
    şehrinin etrafına yayıldılar.


    Korkuyla, Logos olayları kayıtsız bir şekilde izledi. Bütün
    bunların sebebinin Akara ile yapmış oldugu planlar olduğunu
    hatırlayarak kendini suçladı. Tekrardan yarattıkları yokoluyor ve
    Moradon'un yıkılması da bunun kanıtı oluyordu. Pişmanlığı onu gizemli
    boşluklara geri adım atması için zorlamaktaydı, fakat suçluluk duygusu
    onu önce Moradonu tekrardan yaratmaya zorluyordu.

    Herşey tekrardan inşa edildi, çiçekler yeşerdi, yaratıklar yeni
    yerlerini aldı. Yeni şehir dünyanın derinliklerinde, en saf
    minerallerin kullanıldığı işçilikle örülmüş duvarlar ve kalelerle
    gökyüzüne yükseldi. Carnac'ın en iyi kahramanları için büyük sokaklar
    geniş avlulara açıldı. Yeni ticaret oluşumunu incelemesi için Logos
    Kaishan'ı görevlendirdi ve onun liderliğinde Moradon zenginleşti.


    Akara birkaç gün sonra geri döndüğünde çok öfkelendi ve
    Logos'un yaptığı bütün herşeyi ele geçirdi. Görünüşe göre Logos onun
    halkının sadakatini çalmıştı. Bu planları bozmak için, Akara saf yaşam
    gücünü Delos kalesindeki Merkez Yapıya katarak bütün şovalyelere karşı
    konulamaz bir güç sağladı. Ayrıca, kaleyi kontrol etmek için dövüşleri
    ödüllendirmeye başladı. Bir şovalyenin şöhreti artık Delosta
    büyüyebilirdi.



    knighT online Hikaye .. Story_title_14_tr


    Akara savaş alanına vardığında, Girakon'un yerde kan içinde
    yatan, hareketsiz vücudunu görünce şaşırdı. ölümsüz Girakon, Ronark'a
    yenilmesinin üzerinden yeterli zaman geçmesine rağmen henüz hayata geri
    dönememisti. Zaman geçtikce Akara'nın endişesi, üzüntüye, üzüntüsü
    öfkeye dönüştü. Cypher ve Pathos'dan geri kalan gücün Girakon'u terk
    etmesi yüzünden, ölümsüz olmasına rağmen, Girakon'un hayata geri
    dönücek gücü kalmamıştı. Akara, çaresizlik içinde Girakon'u hayata
    döndürmeye çalışırken ortaya çıkan inanılmaz enerji sonucu savaş
    alanındaki binlerce ölü Karus askeri birer birer dirilmeye başladılar.
    Ancak Girakon'un hayatsız vücudu bir türlü dirilmiyordu. çaresizlik ve
    öfke içinde Akara, tüm kudretini kullanarak bütün enerjisini Girakon'un
    hareketsiz vücuduna odakladı. Bedeli ne olursa olsun Akara, Girakon'u
    ölumün karanlık pençelerine bırakmamaya kararlıydı.


    Carnac'ın yuzeyinin binlerce metre altında, Ronark'ın hapisi
    tamamlanmıştı. Hapisin duvarlari basit kayalar ve taşlardan yapılmış
    olmasına rağmen küçük, büyük her taş parçası Ronark'ın hapisinden
    kaçışını imkansız kılmak için adeta bilinçli bir çaba ile çalısıyordu.
    Ronark, inanılmaz gücünü kullanarak devasa kaya parçalarını toz ve
    dumana çevirdikce, yeraltında tüm şehirleri kapsayabilecek büyüklükte
    delikler açtı ancak saniyeler icinde Ronark'ın yok ettiği kayalar ve
    taşlar tekrar yaratılan boşlukları doldurup Ronark'ı geri hapsediyordu.
    Akara'nın yarattığı hapis mükemmeldi.


    Zaman içinde Ronark, hapisinin bekçilerinin dikkatini çekmeden
    kısa bir süreliğine de olsa yeryüzü ile bağlantı kurmayı başardı. Bu
    kısa bağlantılar sırasında Pathos'un takipçileri ile irtibat kurup,
    Carnac da olup bitenlerle ilgili haber alıyordu.


    Akara'nın Girakon'u diriltme çabaları en sonunda meyvesini
    verdi. Girakon tekrar ölümlüler arasında bir ölümsuz olarak yürümeye
    başladı. Ancak Girakon eski kudretini kaybetmişti. Vücudu yaşlı ve
    zayıftı. Ronark'ın ölümünden önceki hayatından kalan parça parça
    anıları belirsizlik ve kargaşa ile doluydu. Ronark'a karsı hissetiği
    nefretten geriye hic bir şey kalmamıştı. Bazı rüzgarsız gecelerde,
    Girakon uzaklardan gelen bir cağrı hissediyordu. Nedenini anlamadığı
    ama tanıdık bir his onu uzaklara çağırıyordu.


    Akara'nın Karus'un galibiyeti için hazırladığı plan sade ama
    etkiliydi. Akara, savaşta ölen Karus askerlerini diriltip, tekrardan El
    Morad askerlerinin üzerine salıyordu. Zaman içinde, yorgun ve yaralı El
    Morad askerleri yavaşlamaya başladı. Akara, yaklaşan galibiyetin
    heyecanı ile Karus askerlerine seslendi: �El Morad'ın sonu yaklaşıyor!
    En sonunda Karus hak ettiği saygıyı, El Morad'ın kanlı cesetlerinden
    alacak!�


    Ronark, yer altından bağlantı kurduğu Pathos'un
    takipçilerinin yardımı ile El Morad askerlerinin vahim durumunu
    duyunca, Akara'nın neler planladığını anladı. El Morad ın kurtuluşu
    Ronark'ın hapisinden kurtulup kurtulamamasına bağlıydı. Bu kolay
    olmayacaktı ama Ronark biliyordu ki hiç bir hapis mükemmel değildi ve
    hapisini bir arada tutan Akara'nın büyüsünün bir zayiflığı olmalıydı.
    Ronark, hapisinin zayıflığını bulduktan sonra Pathos'un takipçilerinin
    de yardımıyla yeraltından kurtulup, El Morad'a yardımcı olabilirdi.



    knighT online Hikaye .. Story_title_15a_tr


    Başlarda, Akara’nın amacı basitti: Karus halkına barışı
    getirmek. Halkına sadece onların daha iyi yaşamaları için, El Morad
    topraklarını ele geçirmede ve kendilerini korumada yardımcı oluyordu.
    Artık herşey değişti.


    EL Morad halkının birçok kayıp verdiği ve büyük bir
    katliamlara sahne olan ilk savaş başlamıştı. Savaş alanında dökülen
    kanlar hiç beklenmedik bir etki yarattı. Akara’nın kullanabileceği
    büyük bir yaşam gücü serbest bırakıldı ve böylece intikam almanın
    ötesinde, Akara’nın tutkusu El Morad’ın sistematik biçimde yokoluşu
    olacaktı.


    Ve yıkım başlamıştı. El Morad Kale duvarları, savaşı kaybeden bu ırkın çöküşünün adeta bir göstergesiydi.


    Bir gün…bir gece…Ronark hücresinde gücünü toparlamakta ve
    hücresinden kurtulmak için çalışmaktaydı. Yavaş yavaş, hücresinden
    kurtulup yüzeye cıkmayı başardı ve hemen emrindeki adamlardan
    gelişmekte olan olayları öğrendi. Akara’nın El Morad kalesıne doğru
    hareketlendiğini öğrenmişti. Bir anda heryer göz kamaştıran bir
    beyazlığa büründü.


    Etrafı hissedilir bir sıcaklık kapladı. Ve yanma. Gözleri
    yanıyordu. Ronark’ı rahatsız eden bu parlaklığın güneş olduğunu
    farketti. Etrafta kaçmasını engelleyecek ne bir duvar, nede bir tuzak
    vardı fakat önemli olan bişey vardıki o da bütün gücünün yok olmuş
    olmasıydı.


    Başını öne eğerek dizlerinin üstüne çöktü. Bir süre sonra
    arkasından güle benzer karanlık bir figür ona elini uzattı. Kısık bir
    sesle: “Gel. Yapılacak çok şey var. Bu ihtiyacın olan şey.”


    Bu el tahmin ettiğinden daha sert ve kuvvetliydi ve kolayca
    onu havaya kaldırdı. Ve bir anda El Morad Kalelerinin yıkılma sesleri
    duyuldu. Karanlıktaki yabancı Karus savaşcılarına döndü ve kısık bir
    sesle “ İşte sonunda bu oldu”


    “Akara, Logos tarafından yasaklanan şeyleri yapmakta.
    Acımasızca ve durmaksızın öldürmeye devam ediyor. Davranışları benim
    topraklarımdan farkettiğim kadarıyla dünyadaki bağlantıları
    güçsüzleştirdi.”


    “Eğer Akara’dan şikayetciysen, sana bir önerim var. Akara
    tahmin ettiğin gibi bir tanrıça değil. Çok az bir güçle büyüdü ve bu
    güç içinde sarhoş oldu. Yeni bir Carnac yarattı; karışık, kötü
    biçimlenmiş, sadece kendini yanlızlığını yansıtan bir dünyaydı bu.
    Akara için bu savaştan ne kazanacağı önemli değil. Tek isteği gelecek
    olan savaşlarda senin halkının daha zayıf bir durumda olmasıdır.
    Carnac’ta ölen her savaşçı, Karus veya El Morad, gelecek savaşlarda
    senin kapasite olarak dayanma güçünü azaltacaktır.”


    “Savaş” dedi karanlık savaşcı, sesi birden değişti “İki dünya arasındamı?”


    “Akara’nın yeni Carnac halkı konuştuğumuz gibi birleşiyor ve
    belirsiz bir kadere doğru yol alıyor. Kendilerini gerçek Carnac’lı
    olarak tanıtıp ve senin halkını sadece bir fazlalık olarak
    bahsediyorlar. Bugunki hedefin zafer değil. Fakat, teslim olma zamanıda
    değil. Birlik ve bütünlüğü sağlamanın zamanıdır.”


    Daha sonra Ronark bu karanlık yoldaşının ellerinin arasından
    gücünün parladığını gördü. Bunun ne olduğunu kadar, arkadaşı birden
    firladı ve gökyüzüne doğru ilerlemeye başladı. Karus ordusu ileriye
    doğru yürüyüşe geçti.


    “Kimsin sen? ” dedi Ronark


    “Bir dost” dedi karanlıktaki yabancı, “elinden geleni yapmaya çalışan kişi. Gerisi sana kalmış”


    Savaş büyük bir inlemeyle başladı. Catapultlar karşı taraftaki
    düşmanı öldürebilmek için harekete geçtiler. Savaş alanını gökyüzünden
    gelen binlerce ok kapladı.Ve ardından çığlıklar ve inlemeler. Yavaşça,
    Karus tarafı, ladder truckları kaleye doğru ilerlemeye başladı. Her
    ölünün ardından Ronark içinde kötü bir sızlama hissetti. Akara her
    saniye daha güçleniyordu. Hayatında ilk defa Ronark kendini çaresiz
    hissetti. Savaş onun alanıydı ve bu alanda üstündü. Bütünlük
    gerekiyordu ve yardıma ihtiyacı vardı.

    knighT online Hikaye .. Story_title_02_tr


    Pathos’un ölümü getirmesiyle Logos’un dünyanın görkemli varlığının
    sonsuza dek süreceği yönündeki hayali yıkıldı. Çünkü, Logos’un sadece
    yaratma gücü vardı, yenileme gücü yoktu. Böylece, Pathos’un öyle bir
    niyeti olmadığı halde, hayat ve ölüm arasındaki ayrım yeni bir varlığın
    ortaya çıkmasına neden oldu. Ölenlerin geride bıraktığı enerjilerden
    yeni hayatlar yaratma görevi yeni tanrıya, Hayat Tanrıçası Akara’ya
    verildi.


    Akara her canlı ile devamlı bir ilişki içindeydi. Yaşlanıp
    ölenleri gözetir, onların yerini gençlerin almalarını sağlardı. Dünya
    üzerindeki canlıları Logos’un anlayamadığı bir şekilde anlamayı
    başarıyordu. Kendisine hiç saygı göstermedikleri halde canlıları ona
    aitlermiş gibi seviyordu. Zaman geçtikçe, üzüntü içindeki Logos’un
    onlardan uzaklaştığını fark etti; yarattıklarının değiştirilmesine
    özellikle ölmesine katlanamayan Logos onları ihmal etmeye başlamıştı.
    Akara, yaratıcı rehberlik etmediği sürece hayatın verimli
    yaşanamayacağını biliyor, üzülüyordu.


    Bazen insanlar şöyle dua ediyordu:


    Biz senin çocuklarınız,
    Unutmuş olsan da
    Terketme bizi asla.


    “Belki,” diye düşündü Akara. “Belki bu çocuklara kendi çocuklarım gibi sahip çıkmalıyım.”


    Logos, Akara’nın niyetini anladı; yarattıklarını tamamen
    kaybetmekten korktuğundan sorumluluklarını yerine getireceğine dair
    Akara’ya söz verdi. Tanrıça bir süreliğine rahatlamıştı.

    Tam Logos sözünü tutmak üzere işe koyulduğunda Pathos yeniden ortaya
    çıktı. Bu defa, Logos’un en başta yarattıklarından birini, Logos’un
    üzerinde ilk kez rüzgarı hissettiği, bulutlara ilk kez dokunduğu
    dağları yok etmeye karar vermişti. Pathos, Carnac’ın çekirdeğinin
    derinliklerinden ateşi çağırdı; çok sevdiği dağlarının yıkılması
    karşısında dehşete kapılan Logos Pathos’u durduramadı. Yok edici
    alevler ormanları tutuşturmuş, nehirleri kurutmuştu. İnsanlar tanık
    oldukları felaket karşısında çaresizdi, pek çoğu hayatını kaybetmişti.


    Logos derin bir kederle yeniden kabuğuna çekildi, artık ona ait olmayan dünya ile ilgilenmiyordu.


    Bu defa Akara, Logos’un sorumluluğunu üstlenmekte kararlıydı.
    Ancak Logos’un kolay vazgeçmeyeceğini biliyordu. Hayatın
    sürdürülebilmesi için, dünyayı zayıf yürekli Logos ve acımasız
    Pathos’tan kurtarmak üzere bir komplo düzenledi.

    Akara’nın bu arzusu yeni bir Tanrı’nın yaratılmasına neden oldu:
    Cypher. Yeni Tanrı, yıkım ve aldatmacadan başka bir şey bilmiyordu.

    Akara, Logos’un yanına gidip ona yeni Tanrı’dan bahsetti. “Yok etme
    gücü var, ne daha fazlası ne daha azı. Onun gücünü kullanarak
    Pathos’tan kurtulabilirsin.”


    Akara’nın anlattıklarını dinleyen Logos sevinç içinde Cypher’ı
    aramaya koyuldu. Dünyayı yeniden eski haline getirme hayalleri ile
    oradan uzaklaşırken Tanrıça’nın yüzünde beliren tebessümü göremedi.



    knighT online Hikaye .. Story_title_03_tr


    Cypher, Logos’un beklediği gibi bir Tanrı çıkmadı. Yine de Logos, Hayat Tanrıçası’na güvenip Cypher’dan yardım istedi.


    Elbette Logos, Akara’nın çoktan Cypher’a gidip ona diğer iki Tanrı’yı
    nasıl yok edeceğini anlattığından haberdar değildi. “Önce Pathos’un
    öldürmelisin.” diye Cypher’a tavsiyede bulundu. “Logos idealist ve
    zayıf olandır; onu daha sonra da öldürebilirsin.”


    Pathos ile yapılacak karşılaşma için hazırlanmaya başlayan
    Logos etrafındaki bulutları toplayarak bir kılıç yaptı. Buluttan kılıcı
    o kadar güzel biçimlendirmişti ki keskin aletin öldürücü özelliği adeta
    maskelenmişti. Yaptığı kılıcı Cypher’a verdi ve birlikte Pathos’un
    yaşadığı Carnac’ın en karanlık vadisine doğru yola koyuldular.


    Onlar yaklaşırken Pathos gölgelerin arasından sıyrıldı ve
    ağaçtan yapılmış sihirli mızrağını üstlerine fırlattı. Mızrak adeta
    çevresine hayat enerjisi yayıyor, beraberinde sükunet taşıyordu. Böyle
    bir silahı ancak bir tek kişi yapabilirdi, silahı yapan Tanrıça onları
    uzaktan seyrediyordu.


    Dövüş çok hızlı ve şiddetli sürüyordu. Dövüşçüler tek kelime
    etmeden mücadele ediyordu. Cypher parlak kılıcını havaya kaldırdı,
    Pathos ardı ardına gelen hamleleri savuşturmayı başardı. Dövüşü izleyen
    Logos, Pathos’un hak ettiği sona kavuşması için sabırsızlıkla
    bekliyordu. Silahları ile yenişemeyen iki Tanrı, zafer kazanmak için
    özel güçlerini kullanmaya başladı. Önce Pathos, güneşi ve yıldızları
    ortadan kaldırarak dünyayı karanlığa boğdu. Cypher bir an için kör
    oldu. Pathos mızrağını ileri fırlattı, rakibinin omzunu sıyırıp geçen
    mızrak yeşil bir ışık saçtı. Mızraktan yayılan yeşil ışık Cypher’ın
    görmesine ve Pathos’un sol kolunu kesmesine yetti.


    Pathos acıyla bağırarak dizlerinin üzerine çöktü; yaşam gücünü
    kaybediyordu. Cypher ve Logos zafer sevinciyle birbirlerine bakarken
    Pathos ve Cypher arasında belli belirsiz bir değişim gerçekleşti. Dış
    görünüşleri değişmemiş olsa da yaşam güçleri ikisinin bedeni arasında
    yer değiştiriyordu. Pathos, -sihirli değiştirme yeteneği- sayesinde
    artık Cypher’ın bedenindeyken Cypher’ın ruhu az evvel yaraladığı mağlup
    bedene hapsolmuş yatıyordu.


    Çok acı çekmesine rağmen Cypher’ın ruhu ölüme direniyordu.
    Mızrağı hızla fırlattı ve daha önce kendisine ait olan bedene sapladı.
    O sırada Pathos beden değiştirmeyi akıl edişini kutlamakla meşgul
    olduğundan mızrağı fark etmedi. Sihirli mızrak Tanrı’nın kalbine
    saplanıp onu yok etti.


    Pathos ölmüştü, Cypher ise ölmek üzereydi. Cypher, artık
    güçlerinin yok etmekle sınırlı olmadığını hissediyordu. Ruhların
    değişimi nedeniyle, biraz çaba gösterirse o da bir zamanlar Pathos’un
    yapabildiği gibi değişime yol açabilirdi. Yeni yeteneğiyle önce kesik
    koluna odaklanarak akan kanı durdurdu. Daha sonra tendon ve kemiklere
    yoğunlaşarak onların büyümesini ve yeniden kesilen uzvun şeklini
    almasını sağladı.


    Tamamen iyileşince ayağa fırladı, yeni gücünü herkesin duyması için bağırdı: “Yeniden doğdum! Artık eşsizim, korkun benden!”


    Güç gösterisinde bulunmak için vadiyi paramparça ederek bir
    tapınak inşa etti. Ancak bu tapınak taştan değil camdan yapılmıştı.
    Keskin kenarları dört bir yana ışık saçıyordu.


    Zamanla insanlar tapınağa hayranlıklarını sergilemek,
    yaratıcısı yeni ve güçlü Pathos-Cypher’a saygılarını göstermek amacıyla
    buraya akın ettiler.


    knighT online Hikaye .. Story_title_04_tr


    Pathos ve Cypher arasındaki dövüş ve Pathos- Cypher varlığının ortaya
    çıkışı Carnac’ta birtakım değişimlere yol açtı. Çiçekler kokularını
    kaybetti, ani mevsim değişiklikleri baş gösterdi ve yeraltı suları
    kahverengi adeta paslı akmaya başladı. Üstelik yakında başka
    değişiklikler de görülecekti.


    Bu değişikliklere yol açan Pathos-Cypher’ın yaptıkları
    değildi. O, insanların kendisine gösterdiği ilginin tadını çıkarmakla
    meşguldü.

    Böylece aradan yıllar geçti ve insanlık 6 büyük krallığa bölündü: Çölde
    kurulu savaşçı Hellsgarem, çelik gemileri ve limanları ile Bluegrant,
    beyaz şehir Anrdeam, muhteşem mahsulleri ile ünlü Planisad, ticaret
    merkezi Brisbia ve tüm krallıkların en uzak ucunda bulunan El Morad.


    Krallıklar oluşurken, dünyada meydana gelen değişimler
    yalnızca mevcut yaratıkları değil başka şeyleri de etkiledi. Kurda ve
    ayıya benzeyen ama onlardan çok daha korkunç ve vahşi olan devasa
    yaratıklar görülmeye başlandı, üstelik sayıları her geçen yıl
    artıyordu. Daha şaşırtıcı olanı da taş ve sihirden yaratılmış
    varlıklardı. En kötüleri ise tüm hayatı kendi anladıkları düzeye
    (ölmemeye) getirmeye çalışan zombilerdi.


    Cehennemden gelen yaratıkların sayısı o kadar artmıştı ki
    yüksek duvarlar ile çevrili, sadık muhafızlarla korunan şehirler bile
    onlara karşı koyamıyordu. İlk düşen krallık Planisad oldu, böylece
    yiyecek sıkıntısı baş gösterdi. Kısa süre sonra, Brisbia ve Arrdeam
    kaybedildi. Ulu barbar krallığı Hellsgarem bile hayatta kalamadı,
    krallığın düşüşünü görmektense şehri kendileri yakmayı tercih ettiler.
    Buradan kurtulanlar, şehirlerinden kaçıp El Morad’a gitmekte olan
    Bluegrant gemilerine sığındılar.


    El Morad kralı Manes sığınmacıları koşulsuz kabul etti. Gücü
    yerinde olanlar, henüz saldırıya uğramayan tek şehrin savunmasını
    kuvvetlendirmek üzere orduya alındılar. Yeni savaş alanları inşa
    edildi, gerekli malzemeler temin edildi ve yeni silahlar yapıldı. El
    Morad halkı şehirlerini kaybetmemeye kararlıydı, kendi şehirlerini
    bırakıp kaçanlarsa yeni evlerini bağlılıkla savunmaya hazırdı. El Morad
    insanlığın son kalesiydi. Kaybedilirse insanlığın sonu olurdu.


    knighT online Hikaye .. Story_title_05_tr


    Yedi uzun yıl boyunca ölmeyen yaratıklar ve canavarlarla savaştılar.
    Kral Manes, yıllarca dualarına kulak vermeyen, olanlara seyirci kalan
    tanrılara yakarıp durdu. İnsanlar hala direniyor hatta güçlenmeye
    başlıyordu.


    Savaşın ilk iki yılı geçtiğinde El Morad sakinleri saldırılara
    alışmıştı. Direnişleri sağlamdı, savaş tekniklerini geliştirmişlerdi.
    Sonunda, güvenli duvarların arkasından çıkmaya bile cesaret ettiler.
    Onlara metal ve ağaç sağlayan şehrin ardındaki dağların arasından
    geçitler açıp silahlı birliklerini ormanlara gönderdiler ve toprağı
    ekmeye başladılar. Başlangıçta ürün yetiştirmek zor oldu, ancak zamanla
    insanları dağlara veya yeraltına yerleştirerek mahsul ekimi için şehrin
    güvenli duvarları arasında boş alanlar yaratmayı başardılar.


    Üçüncü yılda, artık tecrübe kazanmış olan askerler sadece
    saldırıları geri püskürtmeyi beklemekten vazgeçip canavarları avlamaya
    başladılar. Savaşçılar evlerine kahramanlık ve zafer hikayeleri ile
    dönüyordu. Bu savaşçılar daha sonra biraraya gelerek Şövalyeler olarak
    bilinen birliği oluşturdular. Şövalyeler, El Morad dışında yaşar ve
    hayatlarını görevlerine adardı, bazıları sihir yapmayı ve şifa ilmini
    bile öğrenmişti. Böylelikle yıllar geçti ve şövalyeler güçlenerek
    varlıklarını sürdürdü.


    Savaşın yedinci yılının son gecesinde, olağanüstü bir şey
    yaşandı. El Morad üzerine kızıl yağmur yağmaya başladı. Uzaklarda
    beliren yeşil bir sis tabakası şehre doğru sürükleniyordu. Ürkütücü bir
    ses duyuldu, insanlar ilk kez kapılara doğru kaçmaya başladılar.
    Hiçbiri korktuğunu inkar edemezdi.


    Kral Manes son bir umutla tanrılara yalvardı.


    Tanrılardan biri sesine kulak verdi. “Benden dileğin nedir?”


    “Halkım her gün ölüyor. Lütfen bize yardım edin.”


    “Yardıma ihtiyacınız yok.”


    “Fakat halkım her gün ölüyor. Şimdiyse bu korkunç yağmur ve sis
    baş gösterdi. Halkım sonumuzun geldiğini düşünüyor. Nasıl yardıma
    ihtiyacımız olmaz?”


    “Yardıma ihtiyacınız yok.”


    Halkının kurtuluşunu sağlamakta kararlı olan Kral yalvardı.
    “Fakat siz güçlüsünüz! Siz dilerseniz herşey yoluna girebilir. Biz
    sizin aciz kullarınız.”


    “Kullar da felaketlerden nasibini alır, siz benim kullarım
    olacaksınız. Bugün dualarınızı kabul etmek için değil sonunuzun
    yaklaştığını haber vermek için ortaya çıktım.”


    Kral öfkelenmeye başladı. Tanrı’ya bağırma cüretini göstererek
    “Eğer bize yardım etmeyecekseniz biz o sonu hep birlikte
    karşılayacağız.” dedi.


    Tanrı çoktan gitmişti. Kral hangi Tanrı ile konuştuğunu bile
    bilmiyordu. Ona cevap veren Logos muydu? Yoksa Akara ya da Pathos-
    Cypher mı?


    knighT online Hikaye .. Story_title_06_tr


    “Yapabileceğimiz bir şey mutlaka vardır” dedi konsey üyelerinden biri, alnındaki teri silerek.


    Yanında duran başka bir üye esnemesini güçlükle bastırdı. Vakit öğleyi
    geçmişti; liderler, Tanrı’nın Kral’a karşılık verdiği dün geceden beri
    aynı konuyu tartışıyordu.


    Planisad şehrinden bir Lord ayağa kalkıp söz aldı ve şehre
    yaklaşan yeşil sisten kurtulmak için kaçmayı önerdi. “Burada kalıp o
    korkunç, tüyler ürpertici sisin bizi yutmasını bekleyemeyiz.” dedi.

    Keşfe gönderilenlerden geri dönen olmamıştı, bu nedenle Lord hala vakitleri varken kaçmanın en iyisi olduğuna inanıyordu.


    Diğerleri öneriye itiraz etti, çünkü herkesi şehirden çıkarmak günler
    sürerdi ve şehrin güvenli duvarlarının dışında kaçmaya çalışırken sise
    yakalanma ihtimalini göze alamazlardı.


    Cesur bir Erenion “Tanrı’yı öldürürsek herşey düzelir.” diye
    atıldı elini havaya savurarak. O sırada kadehini doldurmakta olan zayıf
    hizmetkarı neredeyse deviriyordu.

    Bir Barbar “Evet.” diye bağırarak onayladı. “Daha önce de kaçtık ama
    buraya gelip direndiğimiz için kurtulabildik. Daha önce de savaştık,
    yine savaşalım. Savaşalım. Bırakın gelsinler.”


    Konsey kargaşa içindeydi. Tanrı ile savaşma önerisi ilk kez
    sunulmuyordu. Çoğu tek çözümün bu olduğunu düşünse de hiçbiri savaşmaya
    istekli değildi.

    “Sen delirdin mi?” diye bağırdı biri. “Cypher bir TANRI!”


    “Tanrı olan Pathos, aptal! Gözünü aç!”


    Soylu olmayan üyelerden biri, kendisi başka yararlı özelliklerinden çok
    kitap okumasıyla bilinirdi, “ Ben bu olayın arkasında başka bir Tanrı
    olduğundan şüpheleniyorum.” dedi.


    Kral ayağa kalkıp konseye seslendi. “Kalacağız, fakat savaşmayacağız. Şövalyelere haber salın.”


    knighT online Hikaye .. Story_title_07_tr


    Atlı şövalyeler halkın sevinç çığlıkları eşliğinde kalenin
    kapısından içeri girdi. Kurtarıcılar, efsanenin kahramanları gelmişti.
    Keskin kılıçları ve parlak zırhları ile eski hikayelerdeki kahramanları
    andırıyorlardı. Onları gören hiç kimse yenilebileceklerine inanmazdı.


    Yaklaşık üç yüz şövalye Tanrı’yı aramaya koyuldu. Efsaneye
    göre, tanrılardan biri çok uzun zaman önce yaptığı camdan bir tapınakta
    yaşıyor ve tüm ihtiyaçları inananları tarafından karşılanıyordu.


    Ellerinde çocuklara anlatılan hikayelerden başka ipucu olmayan
    şövalyeler atlarını vahşi ormanlara sürdüler. Nadiren karşılarına çıkan
    bir kaç kötü yaratığı öldürerek yollarına devam ettiler. Şövalyelerin
    her zaman avladığı bütün o kötü yaratıklar birdenbire ortadan kaybolmuş
    gibiydi.

    Bir gece şövalyelerin üzerine ağır bir yorgunluk çöktü ve hepsi derin
    uykuya daldı. Düşlerinde vadinin kıyısında insanların bulunduğu bir yer
    gördüler. Bazıları, uykunun tesiriyle, aradıkları yere geldiklerini
    sandı. Yaklaştıkça, insanların yüzündeki umutsuzluğu, yorgunluğu ve
    tarifsiz kederi gördüler. Düş gören şövalyeler gerçeğe uyanmaya
    başlamıştı. Burası Tanrı’nın eviydi, insanlar da ona tapan inananlar
    değil Tanrı’nın köleleriydi. Tapınağa iyice yaklaştıklarında
    görmedikleri halde varlığını hissettikleri bir el görüşlerini kapattı.
    Böylece rüyadan uyandılar, ama sabaha dek yerlerinden ayrılmadılar.

    Gördükleri rüya yüzünden tedirgin olsalar da şövalyeler hala son derece
    kararlıydı. Üstelik yeni bilgiler edinmişlerdi. Batıya doğru harekete
    geçtiler, aradıkları yerin o yönde olduğunu biliyor gibiydiler. Rüyanın
    etkisiyle zihinlerinde ve kalplerinde uzun zaman önce unutulmuş bir dua
    dillenmeye başladı.


    Biz senin çocuklarınız
    Uzun zaman unutmuş olsan da
    Terketme bizi asla.


    knighT online Hikaye .. Story_title_08_tr


    Şövalyeler, durmaksızın, günlerce at sürdüler. Ne kendileri ne
    de atları açlık ya da yorgunluk hissediyordu. Hepsi rüya
    RaSPuTiN
    RaSPuTiN
    Gold Master
    Gold Master


    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 1172
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 04/12/09
    Asasian
    Oyun Kurucu
    FB

    knighT online Hikaye .. Empty Geri: knighT online Hikaye ..

    Mesaj tarafından RaSPuTiN Paz Ocak 17, 2010 7:27 pm

    Kniqht Online Var Ama NEyse :D
    SaqL.

      Forum Saati Cuma Mayıs 03, 2024 1:05 am