pvp serverler,pvp server,pvp serverlar,private serverlar,private serverler,private server,metin2

Sizleri Neler Bekliyor ?
-Foruma Üye Olarak Yeni Arkadaşlıklar Edineceksiniz.
-İnternette Zaman Geçirecek Bir Alanınız Olucak Ve Eğleneceksiniz.
-PvP Server Tutkunuysanız Pvp Serverlerde Yenilikleri Takip Ediceksiniz.
-Yeni Açılan Serverleri Anında Bulacaksınız .
-Gmlik Adaylığı Koyacaksınız.Serverinizi Tanıtacaksınız.
-Pvp Serverler Hakkında Herşey Bu Forumda Olucak.
-ÜYE OLURSANIZ FORUMDAKİ REKLAMLAR GÖZÜKMEZ
Bunlardan Yararlanmak İçin Sizden Tek İsteyimiz Üye Olmanız Yada Giriş Yapmanız.


mahzuni serif-lütfen dikkatli okuyun ...  30us3s8
Lütfen Foruma FİREFOX İle Giriniz !



Join the forum, it's quick and easy

pvp serverler,pvp server,pvp serverlar,private serverlar,private serverler,private server,metin2

Sizleri Neler Bekliyor ?
-Foruma Üye Olarak Yeni Arkadaşlıklar Edineceksiniz.
-İnternette Zaman Geçirecek Bir Alanınız Olucak Ve Eğleneceksiniz.
-PvP Server Tutkunuysanız Pvp Serverlerde Yenilikleri Takip Ediceksiniz.
-Yeni Açılan Serverleri Anında Bulacaksınız .
-Gmlik Adaylığı Koyacaksınız.Serverinizi Tanıtacaksınız.
-Pvp Serverler Hakkında Herşey Bu Forumda Olucak.
-ÜYE OLURSANIZ FORUMDAKİ REKLAMLAR GÖZÜKMEZ
Bunlardan Yararlanmak İçin Sizden Tek İsteyimiz Üye Olmanız Yada Giriş Yapmanız.


mahzuni serif-lütfen dikkatli okuyun ...  30us3s8
Lütfen Foruma FİREFOX İle Giriniz !

pvp serverler,pvp server,pvp serverlar,private serverlar,private serverler,private server,metin2

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

pvp serverler,pvp server,pvp serverlar,private serverlar,private serverler,private server,metin pvp server

pvpserverler.forumclan.com  Üye sayımız +105.000 / Aramıza Hoşgeldiniz !

    mahzuni serif-lütfen dikkatli okuyun ...

    MétaLicSt0Rm
    MétaLicSt0Rm
    Moderatör


    <b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 859
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 07/06/10
    Warıor
    Eski Oyuncu
    GS

    mahzuni serif-lütfen dikkatli okuyun ...  Empty mahzuni serif-lütfen dikkatli okuyun ...

    Mesaj tarafından MétaLicSt0Rm C.tesi Tem. 10, 2010 12:30 am

    Buraya "Hasan Obası" denmektedir. Burası göçer Çilingirler'
    in bulunduğu, otlak bir arazidir. Bunun için adına "Çilingir Çayırı" da denir.
    Bu gün burası hala Çilingir Çayırı olarak anılmaktadır.
    Seyyit Mehmet' in türbesinin bulunduğu bu köye şimdi ise,
    "Hasan Köyü" denilmektedir. Bütün Elbistan / Malatya ovalarında ve dağlarında
    o günün büyük mürşidi ve evliyası olarak bilinen Seyyid
    Hacı Mehmet Dede, Aşık Mahzuni Şerif ' in babası Zeynel' in, öz dedesidir.


    Seyyid Mehmet'in 1800'li yılların başında vefat etmesiyle,
    Hasan Köy'de asimile edilerek Sünniliği kabul eden Cırıklı ve
    Ağuçan Türkmenleri burada kalır. Ancak, Oniki İmam'a bağlılığını sürdürmek isteyen,
    Kocalar ve bir kısım Ağuçan Türkmenleri, Koç Obası ve Alhaslı yaylalarına dağılır.


    Sonunda, Afşin'in 15 km. kuzeydoğusunda,
    küçük bir tepe üzerine gelirler ve Hozat / Barginek Köyü'nün anısına
    Berçenek Köyü'nü kurarlar. Elbistan'a; Dersim'den, Horasan'dan,
    Hatay'dan akın etmiş bütün Türkmen ve Yörük Alevileri asimileye uğrar ve köylere;
    camiler, imamlar tahsis edilir.
    Bu arada Berçenek köyü de üç-dört çeşit aşiretin karmasından meydana gelir
    (Ağuçan, Cırıklı, Kocalar, Savranlar, Ellezler). Bu aşiretler uzun zaman kök
    kültürlerini devam ettirirler.
    Ancak, bunlarla birlikte, Maraş Sünni Türkmen Köyleri'nden gelen bir kısım Sünni
    Yörük uzantılar da bu köye yerleşirler.


    1940'ın başlarında Mahzuni Şerif bu köyde doğar.
    Barginekli Ağuçan Türkmenleri'nden olup, nene tarafı
    Varto / Hormekan Aşireti'nden Razey'e (Irazca hatun) mensuptur.


    1940'lı yıllarda, Berçenek'te ilk okul olmadığı için Mahzuni,
    Elbistan'ın Alembey Köyü'nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur'an eğitimi alır,
    Eski Türkçe okur, yazar. Ancak, 1956 yılında köye gelen ilk okuldan,
    mezun olduktan sonra Mersin Astsubay Okulu'na gider.
    1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu'nu bitirir.
    Başarısının gereği Kuleli Askeri Lisesi'ni
    aynı yıllarda hak etmesine karşılık,
    toplumculuğa ve halk edebiyatına gönül verdiği ve
    Alevi olduğu için ordudan ihraç edilir.


    1961 yılından itibaren yüzlerce plak, kaset yapar.
    Hakkında yazılan ve yazdığı kitaplar uluslararası edebi tartışmalara konu olur ve
    1998 yılında dünyanın, yaşayan üç büyük ozanı arasında birinci sırayı alır.


    ....1940'lı yılların başında doğan Mahzuni Şerif,
    elini sazına attığı günden itibaren bu tarihi bilmekte gecikmemiş
    ve sürüp geldiği ecdadı yolunda fire vermemiştir.
    Geçmişinde yapılan zulüm ve adaletsizliğe kin beslememiş olup,
    Yezit sözcüğünü yalnız Hz.Hüseyin'i şehit eden Emevi zalimi
    için kullanmış ve hiç bir sünni dostuna Yezit yakıştırmasını reva görmemiştir.


    Mahzuni'nin, Orta okul yıllarından itibaren beğendiği, demokrasi ve
    sosyalist mantık onu geleceğin en tutarlı terbiye kalıpları olarak muhafaza etmişlerdir.


    Mahzuni Şerif, kendisini dünya kültürleri içinde bir parça
    mazlum milletler içinde bir birey olarak tanımlamış ve bu iki
    gerçekten yola çıkarak, dönmeden devam etmiştir.


    ...Mahzuni'yi yakından tanımak, O'nun eserlerini çok iyi
    dinlemekten ve özümsemekten geçer. Kendisinin söylediği gibi
    "benim söylediklerim ne ise ben oyum". Gerçekten de
    Mahzuni ürettikleri eserlerle topluma ve dünyaya çok önemli iletiler vermiştir.
    Önemli olan bu iletiyi algılamak ve bu iletileri
    topluma sunmaktır.

    Mahzuni ordudan ayrıldıktan sonra toplumsal, siyasi konuları ele alan;
    geleneksel halk şiirini devam ettiren ve diğer yanda protest şiirlerle
    halkın sorunlarını dile getiren; halk aşığı veya halk ozanlığına başladı.
    12 yaşından bu yana bu geleneği devam ettirmektedir.


    Saz çalmayı amcası Aşık Fezali (Pehlül Baba) dan öğrendi.


    Mahzuni Şerifin Hayatı

    Kahramanmaraş'ın Afşin İlçesi... Afşin'in Berçenek Köyü...
    Köyün sahibi tek kişi, yani bir ağa.


    Köydeki Zeynel Cırık, ağaya çalışan bir ırgat
    Ana Döndü ise ot toplayarak ailenin karnını doyurmaya çalışan cefakar bir kadın.


    Bunların 1940 yılında bir oğulları oluyor, adını Şerif koyuyorlar.


    - Babamın dediği doğruysa ,anamın da dediği doğruysa
    1943 yılının ocak 3'ünde Afşin' e bağlı Berçenek köyünde doğmuşum.


    O sıralarda doğum tarihi kimin umurunda ki...
    Bu yüzden Şerif'in doğum tarihi 1940 yerine 1943 yazılıyor.
    Berçenek nasıl bir köy?
    İşte anlatıyor Mahzuni:


    - Köyde ilkokul yokmuş o zamanlar. Belli bir yaşa gelen çocuklar
    Elbistanın Alembey Köyü'nde Hacı Lütfi Efendi' nin açtığı Hafız
    Kuran kursuna gidermiş.Yaşım, öğrenim çağına geldiğinde babamın
    isteği üzerine ben de Lütfi Efendinin medresesinde hafız kursuna
    devam etmek üzere Alembey köyüne gittim, geldim...


    Bizim çevremizde kocaman bir yobaz bulutu döner.
    Hacı Lütfi Efendi hiç çekinmeden, canının istediği şekilde,
    bilmediğimiz dillerle, bilmediğimiz isimlerle fetvalar verirdi durmadan.
    Arapçayı o zaman öğrendim. Şimdi Arapça yazıp okuyabiliyorum .
    Lütfi Efendinin medresesinde üç buçuk sayfada kaldım...


    - Derken köye eğitmen, ardından öğretmen verildi.
    Devam ettiğim ilkokulu süresinde bitirdim.


    Asker olmak istedi:


    - Gün oldu gönül bir şeye takıldı. O da şu: Arada sırada Afşine,
    Elbistana subay kıyafetiyle dolaşan genç çocuklar görürdüm.
    Bunlar assubay okulu öğrencileri idi. Çevrenin etkisiyle olacak,
    askerliğe karşı büyük ilgim vardı. Tutturdum, ille ben de assubay olacağım, diye.
    Bu isteğim yerine geldi. Öğrenim görmek, "subay olmak" için Mersin
    3.Assubay Hazırlama Okuluna başladım.


    - Bu arada şunu da belirteyim: Ben daha 10-12 yaşında önlüklü bir
    ilkokul öğrencisi iken dayımın kızı Emine ile nişanlanmıştım,
    yine babamın ve akrabaların isteğiyle.


    İmam nikahı ile evlendiği karısından Zeliha adında bir kızları olur.
    - 1956 yılında girdiğim Mersin Assubay Hazırlama Okulunu
    1959'da iftiharla bitirdim. Ordonat Tekniker sınıfına ayrılarak
    sınıfına ayrılarak Ankaraya Ordonat Tekniker Okuluna geldim.
    Bu okul şimdi benim yargılandığım okuldur; işin daha ilginç yanı,
    bugün yargılandığım salon benim sınıfımdı. Burada çok kısa süren
    bir eğitim-öğretimden sonra Sivasa gönderildim.
    Ekreol Tepede beş ay stajerlik yaptım.


    - 1960'ta ihtilalde payımız oldu. Cemal Babanın emrinde
    biz bir grup genç silahlandırıldık. Dışkapı bölgesi bize verildi.
    Yıl 1960 ın kasımı oldu. Bugün yargılandığım eski okulumun meydanında bana
    ilk ****** ödülü verildi. O günün hatırası olarak.
    Günün Ordonat Daire Başkanı Reşat Ülgenalp in imzaladığı
    ve gözlerimi öperek verdiği kitabı hala saklarım.


    - 27 Mayısın verdiği ruhla olacak askerliği daha da sevmeye başladım.
    Başarılarım beni bir yere doğru hızla sürüklüyordu.


    - Gün geçti ben de "HALKÇILIK" ruhu daha ağır basmaya başladı
    . Bu arada dayımın kızı Emine ile evlenmiştim. Bir kızımız olmuştu.
    Mutlu değildim, anamın babamın kararı ile zorla evlenmiştim. Çok sürmedi bu.
    İmam nikahı ile evlendiğim karımı bir mektupla boşadım.


    - Şimdi bağımsızdım bir ölçüde. Halçılık ruhu beni başka yerlere sürüklemeye başlamıştı.
    Sazı 1955-56 yıllarında okuldayken öğrenmeye başlamıştım.
    Şiirler yazmağa, türküler söylemeye başladım. Buda pek uzun sürmedi.
    Okulu terk etmek zorunda kaldım.


    - 1961 yılıydı. Ankara'da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanıştım.
    Onunla evlenmeye karar verdim. Daha 14 yaşındaydı Suna o zamanlar.
    Yasalara göre evlenmemiz mümkün değildi. Suna'yı kaçırıp, köye götürdüm...
    Annesi, babası şikayet etmiş... Bir yandan 14 yaşındaki kız kaçırmış bir kişi, bir yandan okul kaçağı,
    bir yandan da askere gitme çağı gelmiş bir asker kaçağı olarak aranıyordum.


    Bu aşk, gazetelere bile geçer. Mahzuni, adını Suna yaptığı Sovina'yı çok sever.
    Bu evlilikten Züleyha, Emrah, Ferhat adlı üç çocuğu olur.


    Oğlu Ferhat ( Duyma ve konuşma özürlü )
    Gel gör ki Suna, Mahzuni'nin bir arkadaşı tarafından kandırılır, evi terk eder.


    - Yıllar yılları kovaladı. Sazımla baş başa kaldım. Ankara' da oturuyordum.
    Saz çalarak, şiir yazarak kendimi yetiştirmeye çalışıyordum.


    - Serüven serüven üzerine geldi, geçti... Yıl 1963 oldu.
    "Doğuda Kıtlık Var" ın yazarı Halil Aytekin' le tanıştık.
    Onun aracılığı ile Fikret Otyam' ı bulduk...
    Benim ilk gazeteci dostum Fikret Otyam oldu.
    Yardım etti bize. Hürriyet Gazetesinden Cüneyt Arcayürek' e gönderdi.
    Basından benim hakkımda ilk yazı Cüneyt Arcayürek 'in imzası ile Hürriyette çıktı.


    - Bu dönem TİP' in kuruluş yıllarına rastlıyordu. TİP yöneticileriyle ilişki kurduk.
    Bize yalnız onlar sahip çıkıyordu. Başka kimseyi tanımıyorduk, bizimle ilgilenen yoktu
    .

    - Bir Aşıklar Derneği kurmamız gerekti. Nedeni de şu idi.
    Türkiye de halk ozanalrı sürekli ezilmişlik, yoksulluk içinde yaşamışlardı.
    Bu durumdan tamamen olmasa da kurtulmaları gerekti. Örgütlenmeleri gerekiyordu.
    Biz bu gerekeni yaptık. Aşıklar Derneğini kurduk. Sesimizi duyurmaya,
    çeşitli yerlerde konserler vermeye çalıştık. Bu çabalarımızda da başarılı olduk.
    Dost Fikret Otyam' ın ve Gazeteciler Sendikası' nın desteği ile konserler verdik.


    - Zamanın turizm bakanı Nurettin Ardıçoğlun' a çıktık, yardım istedik.
    O zaman TRT doğrudan turizm bakanlığına bağlı idi. Radyodan
    N.Ardıçoğlu' nun direktifi üzerine Aşık İhsani'
    ye Kul Ahmed' e ve bana söyleme izni verildi.
    Sendikanın desteği ve yardımıyla konserler verdik.


    Bunların en önemlisi Büyük Sinemada verdiğimiz konserdi.
    Büyük ilgi toplamıştı. Çabamıza destek oldu.
    Ondan sonra sesimizi yavaş yavaş duyurmaya başladık.
    Ve bu da uzun sürmedi sonunda... Önceleri ozanların seçildiği
    Türk Halk Ozanları Derneğinin başına avukatlar getirilmeye başladı.
    İlk kadersizliğimiz bu oldu. Dağıldık ondan sonra da...


    Mahzuni Fatma İle Evleniyor


    Fatma Özdemir. Fatma, Elbistanlı'dır ve uzaktan Mahzuni ile akrabadır.
    Mahzuni, Fatma'yı beğenir, sever ve ister. Gel gör ki ailesi,
    çocuklu ve başı belalı bir adama kız vermek istemezler. Sonunda Fatma,
    Mahzuni ile evlenir. Yıl 1971'dır. Fatma, Mahzuni'nin şiirlerine Fadime olarak girer.


    - Bana bir mücadele gerekiyordu. Kime ve neye karşı? Gün geçtikçe görerek,
    duyarak, sezinleyerek, okuyarak bunu daha iyi anlamaya başladım.
    Bütün benliğimle kendimi saza verdim. Çalıyordum, söylüyordum ama
    çalışmalarıma bir yöntem vermem gerekiyordu.


    1971 yılında askeri darbe sonucu Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş,
    Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulmuştu.
    Bu hükümet sol kesime karşı şiddetli baskı uygulayınca Mahzuni Şerif türküyü patlatmıştı
    Çıkardığı 45'lik plak, 'Erim erim eriyesin/Sürüm sürüm sürünesin' diyordu.


    Ne demek o zaman başbakana böyle türkü yakmak. Hemen tutuklanır ve
    10.5 ay cezaya çarptırılır.


    Mahzuni Hapiste


    - Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasını protesto için,
    "Erim Erim eriyesin" diye bir Türküden yargılanırken, Mahkeme Baskanı,
    "Erim'in plağının çalınmasını" istedi. Olayın ilginç yanına bak!


    - Bütün heyet, gazeteciler ve dinleyiciler herkes orda. Plağı koydular.
    Hakim, yargılamayı unutmuş, kalemi almış eline tempo tutuyor!
    Ben de güldüm tabii bu duruma. Gülünce hakim beni azarladı.
    Savcı da ona katıldı. "Bak, mahkemeyle alay ediyor, gülüyor" dedi.
    Siz olsanız nasıl gülmezsiniz?


    - O zaman rahmetli Başbakan Nihat Erim'in ifadesi geldi.



    - "Bir halk ozanı, Başbakan'ı sevmek mecburiyetinde değildir."
    gibi bir ifadede bulunuyordu. Erim, şikayetçi olsaydı 4 yıl yerdim.
    Olmadığı için 10.5 ay yattım.


    Yıl 1972. Mahzuni Şerif, elinde sazı,
    Sivas'ın Sivrialan Köyü'ne Aşık Veysel'i ziyarete gider.
    Aşık Veysel'e Mahzuni'nin geldiğini söylerler.
    Mahzuni içeri girince Veysel Baba ayağa kalkar.


    Yanındakiler şaşırırlar. Çünkü Aşık Veysel o tarihe kadar kimseyi ayakta karşılamamıştır.
    Veysel Baba'ya neden Mahzuni'yi ayakta karşıladığını sorarlar.
    Veysel Baba'nın cevabı çok açıktır:


    - 'Susun, gelen Pir Sultan olsa gerektir!'


    Mahzuni bu, durmaz ki bu kez 1973 yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır.
    Ankara'da Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanır.


    Fatma Hanım, o günleri anlatırken diyor ki:


    - 'Mahzuni ile evliliğimizden Derya, Ali, Şeyda
    Yetiş adlı dört çocuğumuz oldu. Gel gör ki çok çektik.
    Evlendikten 6 ay sonra onu tutukladılar. Derya'nın doğduğu gün tahliye oldu.
    Çocuk 27 günlük iken yeniden tutukladılar.


    - Antep'teyiz... Neşet Ertaş evimize misafir gelmiş.
    Geceleyin köylü kıyafeti giymiş birileri geldiler,
    Mahzuni'yi aldı götürdüler. Polis, candarma onun peşinde.
    Sanki ülkeyi biz batırmışız. Öyle bir baskı, öyle bir baskı.
    Mahzuni bir gün dışarıda ise iki gün içeride. İşte böyle geçti hayatımız.'


    Mahzuni Hapiste


    Mahzuni Şerif bu tutuklamalarda n birini şöyle anlatıyor:


    - Şimdi "Hey Arapça okuyanlar/Allah Türkçe bilmiyor mu?"nun sözcüğü,
    hukuken yasak olmadığı halde , 70'li yıllarda "Solcu Aşık Mahzuni Şerif"
    namıyla dolaştığımdan, Savcı; "Efendim Allah Türkçe bilmiyor mu?" demekle,
    Allah'ı dil, dudak, kafa sahibi ediyor. Bu bir insan oluyor.
    İnsan olunca tabii maddeci görüşe Tanrıyı insan yaratır.
    Mahzuni bunu yaymak istiyor."dedi.


    - Ben de savunmamda, "Tanrının çok daha kadır olduğunu,
    ama avukatlık müessesinin de tanıtılması gerekiyor.
    İste her ulusun hukukunda avukatlık, mazlumun hakkını simgeleyen bir temsilcidir.
    Burda Tanrı müvekkil durumundadır, Savci avukat durumundadır. Halbuki o daha küçültüyor.
    Tanrı, kendi hakkını kullanmıyor, avukata devrediyor" dedim.


    - Son olarak da şunu söylemiştim: "Tamam adalette bir nizam vardır, yüzleştirme olayı.
    Getirin Tanrı'yı benden şikayetçiyse, ben de hakkıma razıyım."dedim.


    - O zaman da, "Aklımın yerinde olup olmadığına" dair rapor istediler.


    Mahzuni Şerif, hızla ünlenince daha 1970'lerde başka
    türkücüler ve pop sanatçıları onun eserlerini okumaya başladılar.
    Ersen ve Dadaşlar, Edip Akbayram, Cem Karaca, Selda gibi pop sanatçıları,
    onun tutulan türkülerini okuyarak ünlerine ün katmışlardı.


    Yeni yetişen birçok ozan da onu taklit ediyordu.


    Mahzuni Şerif de diğer büyük sanatçılar gibi duygularını aklının önüne
    geçiren insanlardandı. Bu yüzden hayatı boyunca istismar edildi.


    1980 askeri darbesinden sonra da Mahzuni topun ağzındaki isimlerden oldu.


    Mahzuni Baba, bu tarihlerden sonra bir yandan türkü biçiminde yenilikler yarattı.
    Domdom Kurşunu gibi çok popüler olan eserler verdi. Öte yandan da O,
    kendisini yaratan Alevi geleneğine daha derinden bir dönüş yaptı.
    O, artık 12 İmamlar için düvazimam söylüyor; Hacı Bektaş Veli'den yardım dileniyordu.


    Bu arada, insanın özüne doğru yolculuk yapıyordu.
    O, toplumun içindeki bozuk / yabancılaşmış insan tiplerini
    ele alarak taşlamalar yazıyordu. Gündelik yaşamda gördüğü kötü
    insanları tiplemeler halinde hicvediyordu. Fırıldak Adam,
    Zevzek bu tiplemelerdend ir. Cahil ama çıkarcı kurnazları,
    tek tabanca ile devrimcilik yapacağını zanneden maceracıları yerden yere vuruyordu.


    Mahzuni ilk defa Hacı Bektaş' ta


    Mahzuni Şerif, 1990'dan sonra örgütlenen Aleviler için de fiilen çalışmalar yaptı.
    Ne yazık ki Mahzuni'nin kimliğini, ağırlığını anlamayan
    bazıları onu bu çalışma dönemlerinde üzdüler.
    Fakat o, Alevi toplumunun geleneksel inanç değerlerinde
    yol alması için elinden geleni yaptı.


    Ankara'daki evi bir dergah gibi çalıştı. Evindeki bir sohbetde Mahzuni:


    - Eve dostlar geliyor, biz de çalıp söylüyoruz. Dostlar kalkıp semaha duruyor.
    Tabii gürültü oluyor. Alttaki komşu çat kapı... Onlar da haklı.
    Eğer biraz para biriktirirsem Ankara'nın dışında,
    bağımsız bir ev yaptırıp kocaman bir cemevi oluşturacağım.
    Orada sabahlara kadar semah ederiz, kimse de bize karışamaz.


    Bu konuda eşi Fatma Mahzuni şunları anlattı:


    - Onu sadece maddi anlamda değil manevi anlamda da sömürdüler, üzdüler, yaraladılar.
    Siz de bilirsiniz, Ankara'daki Hacıbektaş Veli Vakfı bir cemevi için temel attı.
    Mahzuni buraya modern bir yapı kazandırmak için elinden geleni yaptı.
    Ustalar çalışırken bana kazan kazan yemek yaptırır, ayran alır, birlikte götürürdük.
    Ben, takılırdım:
    - Babanın evini mi yaptırıyorsun?
    O sinirlenir cevap verirdi:
    - Evet, babamın evini yaptırıyorum.


    - Vakfın kuruluşu için çalışan, insanları teşvik eden Mahzuni idi.
    Gel gör ki bina bitti, yönetim, orada kapıcılık yapmış olanlara bile oda verdi.
    Mahzuni'ye bunu çok gördüler. Sonra birisi geldi, Mahzuni'nin ağzından bir şeyler yazdı.
    Hacıbektaş Vakfı bunun üzerine Mahzuni'yi vakıf kuruculuğundan attı.
    Üstüne üstlük tazminat almak için Mahzuni'mi mahkemeye bile verdiler.
    Allah'a şükür bu mahkemeyi Mahzuni kazandı. Vakıf üyeliği için de
    mahkemeye başvurmuştu ama ömrü yetmedi...
    Buyurun, onun o vakıf için yaptığına bakın,
    orayı yönetenlerin Mahzuni'ye yaptığına bakın.


    sol üst: Fatma Hanım - Züleyha(Emine'den) - Emrah(Suna'dan) sol alt: Ali - Derya
    Fatma Mahzuni şunu da vurguluyor:
    - Mahzuni, Hacı Bektaş'a gönül verenlerin tümünün sembolü oldu.
    Ona söz söyleyenleri ise kim tanır, kim bilir.


    Ustaları:


    Geçmişteki ozanları, yaşayan ozanları bir bir inceledim.
    Kendime yol gösterici, eylem kılavuzu olarak seçtiğim Pir Sultan oldu.
    Ses olarak da etkilendiğim Davut Sulari' dir.
    Toprak çocuğuyuz, toprağa karşı büyük bir özlemimiz vardır.
    Bunu da en iyi dile getiren Veysel Baba idi.
    Belirli bir derecede onun da etkisinde kaldım.
    Sulari' den etkilendiğim sese, Aşık Veysel mülayimliğini kattım.


    Düşün felsefemi de yukarda belirttiğim gibi Pir Sultandan aldım...
    Ve şunu anladım: O güne kadar halk ozanlığı sürekli olarak istismar edilmişti.
    Halk şiiri geleneği gül, bülbül, çiçek, edebiyatı
    ile uyutma perhizi olarak kullanılmıştı.
    İlk amacım bugüne kadar gelen bu kalıpları kırıp, yıkmak oldu. Olaylardan ve halk
    yaşamından aldığım gerçekleri konu olarak işledim... Ve bugüne kadar böyle geldik....


    Mahzuni Şerif, Şubat 2001 tarihli Kızıldalı dergisi'ne
    'Hem Kızılbaş hem Alevi'yim' başlıklı bir yazı yazmıştı.
    İşte o yazıda İstanbul DGM suç unsuru bulmuş ve Mahzuni yargılanmaya başlanmıştı.


    Mahzuni, suçlanan yazısında şunları söylüyor:


    - Ben Allah adına insana secde etmeyi yeğlemekteyim.
    Bir Alevi çocuğu değil bir Hıristiyan, bir Musevi de olsam böyle düşünmekteyim.
    (...) İnsan aleminin sevgisinde, gönlünde, bütünlüğünde ve doğanın her
    güzelliğinde beni yaradanı arayıp keyfime göre isimlendirdim. Ona gül dedim,
    bülbül dedim, çiçek dedim, Ali dedim, Veli dedim; ağzıma ve gözüme güzel
    gelen her şeye onun adını verdim. Bana bunu haram edecek her yasaya, her
    bilirkişiye, her dinsel nasa rest çekmekteyim.


    - (...) Türkiye Alevileri'nin yolunun gerçek
    Ali'ci yol olduğunu savunmak ve yaymak isterim.
    Çünkü Ali'nin başlattığı cemahiriyel vukuat (halkçı hareket)
    ******'ün noktaladığı Cumhuriyet'in mayasını hazırlamıştır.


    Peki kurtuluşu nerede arar? Politikada dürüst tavırda.
    Bu yüzden o 1999 tarihinde CHP'ye üye oldu ve sevenlerine de bir işaret verdi.


    Mahzuni, MESAM üyesi olduktan sonra ancak son birkaç yılda türkülerinden
    para kazanmaya başlamıştı.


    Evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Değerli Ozanımız
    62 yaşında Almanyanın Köln Şehrinde hayata gözlerini yumdu.
    Bu acı ana kadar O, devletin düzenini yıkmak suçundan, hala yargılanıyordu.


    Şu an son ikamatkahı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki
    Çilehane adı verilen bölgede huzur içinde yatıyor.



      Forum Saati Paz Kas. 24, 2024 12:32 am